İyi dinlemeler dileriz.

Sosyal ağların kapatılıp kapatılmayacağı konusu hararetle tartışılırken şimdi de sosyal ağların kontrole alınması gündeme geldi. Hem de Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numarası ile giriş yaptırılması istenerek. Sahte hesapları ortadan kaldırmak adına istenen bu kişisel verimizin yanlış kişilerin eline geçmesi hâlinde, maddi, manevi ve hukuki olarak zarara maruz kalmamız mümkün. Sosyal ağlarda izlediğiniz, dinlediğiniz, okuduğunuz ve yaptığınız şeylere dair her türlü bilgi toplanarak arşivlendiğinde ele geçen milyonluk verinin yarın bir gün hangi amaçla kullanılacağı kestirilemez.

Milliyetçi Hareket Partisi Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürk’ün 2/2844 esas numaralı “5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”ni okudum. 30/4/2020 tarihinde TBMM Başkanlığına gelen, Adalet Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu’na havale edilen kanun teklifinde kritik derecede fıkralar var. Bunlara değinmeden önce gerekçesine göz atalım.

“Son zamanlarda çok sık şikayet edilen, mağduriyet yaşanan olaylara bakıldığında bunların, sosyal paylaşım sitelerindeki sahte veya anonim hesaplar ile e-posta hesaplarında oluşturulan sahte hesaplar ve gruplar olduğu görülmektedir.” Sahte hesaplar ile anonim hesapları birbirinden ayırmamız gerekiyor. Sahte “Bir şeyin aslına benzetilerek yapılan, düzme, düzmece, uydurma, gerçek olmayan, yalancı ve yapmacık.”, anonim ise “Adı sanı bilinmeyen, çok ortaklı, yazanı, yapanı, söyleyeni bilinmeyen.” anlamlarına gelmektedir. Birilerini karalamak için açılan hesap ile kim olduğu bilinmeyen ama suç unsuru taşımadan paylaşım yapan hesap arasında fark var. Dilekçe veya bilgi edinme başvurusu yapmadığımıza göre sosyal ağa girerken kimlik bilgimizi vermemize lüzum yok.

Gerekçenin ikinci paragrafında sahte hesap veya profil oluşturmanın TCK’de cezası olmadığına değinilmektedir. Ancak sahte veya anonim fark etmeksizin kullanılan hesapta, yapılan paylaşım sebebiyle sosyal ağ sağlayıcısı hesabınızı askıya alabilir veya içeriğinizi silebilir. Paylaşımın suç teşkil etmesi hâlinde kolluk kuvvetlerince tespit edilip yakalanarak savcı ve hâkim karşısına çıkarılan kişi, yapılan yargılamanın akabinde suçlu bulunması hâlinde ceza almaktadır. İnternet servis sağlayıcıları, altyapı üzerinden sosyal ağlara giriş yaptığından kişi ya da kişilerin hangi IP adresi ve konumdan girdiğini tespit edebiliyor.

Fotoğraf, video ve içeriklerle insanların algıları, iletiler sorgulanmadığı için istendiği gibi yönetilmekteymiş. Size servis edilen içeriği sorgulamadan tüketmek, algı yaratan kişinin amacına ulaştığını ve sizin de bu amaca fark etmeden hizmet ettiğinizi gösterir. Burada yapılması gereken doğru bilginin öne çıkarılması, haber veya içeriğin araştırılmasıdır.

Sahte habere maruz kalan ülkeler sıralamasında Türkiye’nin %49 oranla birinci olduğunu dile getiren gerekçeye ek yaparak her 10 kişiden 7’sinin, devletin internetteki yanlış bilgiye karşı bir şey yapması gerektiğini düşündüğünü de yazalım. Bu sahte haberlere karşı gerek kamu kurumları gerekse haber ajansları güvenilir kaynaklardan aldıkları haberleri, sosyal ağlarda aktararak bunun önüne geçmeye çalışmalıdırlar. Detayı okunmadan beğenilip paylaşılan içerikler bir anda yüz binlerce insana ulaşabilir. Bunun önüne geçmek ve doğrusunu aktarmak, yalan içeriğin kaldırılması ile olabilir.

Sayın Öztürk, sahte ve anonim hesaplar ile terör örgütleri ve yandaşları tarafından, siyasal aktörler, kamu yöneticileri, sanatçı, sporcu gibi pek çok kesim üzerinden yürütülen çarpıtılmış içeriklerle oluşturulan algıya hukukun yetişemediğini beyan ediyor. Ülkemizde, 5.623 savcı ve 7.880 hakim bulunmaktadır. Cumhuriyet savcılıklarında 9.342.676 soruşturma dosyası ve ceza mahkemelerinde de 3.110.371 dosyanın olması savcı ve hakim sayılarının yetersiz olduğu açıkça gösteriyor.

Gerekçenin son paragrafında günlük erişim miktarı 500.000’i geçen sosyal ağların Türkiye’de temsilci bulundurmasının yanı sıra ilgili sosyal ağa Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numarası ile girmek zorunluluğunun getirilmesiyle sahte hesapların önüne geçeceği düşünülüyor. Kimlik bilgileri, Kişisel Verileri Koruma Kanunu kapsamında güvence altına alınırken idari para cezası uygulanacağı da kanun teklifinde yer alıyor.

Ek 4’üncü maddenin birinci fıkrasında; günlük erişim miktarı 500.000 üzeri olan her sosyal ağ sağlayıcısı, ülkemizde faaliyet gösteren kurum, kuruluş ve birlikler ile adli veya idari makamlarca gönderilecek bildirim, tebligat veya taleplerin yerine getirilmesi, kullanıcı veya kişilerin mevzuata göre yapacakları başvuruların cevaplandırılması için en az bir kişiyi görevlendirecek.

İkinci fıkraya göre Türkiye’de temsilcilik açıp en az bir kişiyi görevlendiren sosyal ağ sağlayıcısı internet sitesinde bunu belirtecek. Kişinin, kim olduğunu kuruma ilk 20 gün içinde bildirmemesi durumunda sosyal ağın internet trafik bant genişliği %50 düşürülecek. Türkiye temsilcisinin ikinci 20 gün içinde de bildirilmemesi durumunda internet trafiği tamamen kesilecek ve Sulh Ceza Hakimliğince verilen karar 3 saat içinde uygulanacak.

Gelelim can alıcı konuya, yani Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numarası ile sosyal ağlara girmek. Bizden talep edilecek kimlik numarasının eşleşmesi hâlinde sosyal ağı kullanmamıza izin verilecek. Böylece rastgele girilen kimlik numarasının eşleşmesi sonucu sitede hesap açılmasının veya kimlik bilgimize ulaşan kişinin bunu kullanıp adımıza hesap açmasının önüne nasıl geçilecek? Herhangi bir şahıs ya da kişisel verimizi elinde bulunduran kurum veya kuruluşlardan kişisel verimize erişecek art niyetli kişi, biz fark etmeden adımızı karalarken kapımıza gelen polis tarafından gözaltına alınıp savcı karşısına çıkarıldığımızda bizi 6698 sayılı Kanun hükümleri nasıl koruyacak? Sosyal ağda maruz kalınan suç karşısında mağdur/müşteki sıfatıyla savcılıklara başvurulmasıyla ve internet ortamında suç işleyen şüphelinin kullandığı hesabın tespit edilmesi hâlinde kimin hangi hesabı kullandığı kamu kurumunca bilinebiliyor.

“Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir.” Anayasaya aykırı olan bu durumun gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu, “Senin suç işleyeceğinden şüpheleniyorum bana kimlik bilgi vermelisin.” demekle olacak iş değil. 

Suç teşkil eden sahte veya anonim hesaplar, belli bir internet servis sağlayıcısıyla internete girdiğine göre suçun işlenmesi hâlinde internet servis sağlayıcısı, kişinin IP, konum ve internet bilgilerine kadar her bilgiyi verecektir. Türkiye Cumhuriyet Kimlik Numarası eşleşmeyen hesabı bulunduran sosyal ağ sağlayıcısına üçüncü fıkra hükümlerince 500.000 ila 5.000.000 Türk lirası arasında idari para cezası uygulanacak.

Türkiye’de temsilcisi bulunan sosyal ağ sağlayıcısı, içeriğin yayından çıkarılması ve özel hayatın gizliliği nedeniyle içeriğe erişimin engellenmesi kapsamında kullanıcılar tarafından yapılacak başvurulara 48 saat içinde cevap verecek ve içeriğin hakim tarafından hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesi hâlinde içeriği, 16 saat içinde sistemden çıkaracak veya içeriğe erişimi engelleyecek. Aksi takdirde sosyal ağ sağlayıcısına 150.000 ila 1.000.500 Türk lirası arasında idari para cezası uygulanacak.

Temsilcisi bulunan sosyal ağ sağlayıcısı, içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi ile bunlarla ilgili işlemler, bireysel talep veya sonuçlar hakkında istatistiki raporlar ve kurumun talep edeceği diğer kategorik (kesin, açık, şartsız) bilgileri, her üç ayda bir kuruma vermekle yükümlü olacak. Yükümlülüğü yerine getirmeyen sosyal ağ sağlayıcısı kanun teklifine göre 200.000 ila 2.000.000 Türk lirası arasında idari para cezası ödeyecek.

Gerçekleşmesi mümkün olmayacak bir iş üzerinde adım atılırken gelin biz insanları fişlemek yerine, Türklerin yurt dışındaki akranları gibi nasıl huzurlu, refah ve özgür bir ülkede yaşayacakları üzerine kafa yoran kanunlar çıkartalım. “Gündem olsun, canımız sıkılmasın, oyalanım” şeklinde piyasaya sürülen içi boş tekliflerde bulunmayalım.

Kadına ve çocuğa yönelik istismar uygulayanların istenen ceza kadar yatmadığı, halkın yarınından emin olarak başını yastığa koyamadığı yerde huzur olmaz. Sabah vakti okula aç gidenin olmadığı, yerli ve yabancı diyarları gezmesi için olanağın sunulduğu, üç kuruşluk malın yüz kuruşa satılmadığı, çocuğuna kıyafet alamadığı için intihar edenin, evinde odunu olmadığı için saç kurutma makinesini çocuğuna verip kendini asan annenin olmadığı ülke istiyorum. Efendiler, biz suçlu değiliz. Biz, sinesinde kendi ve ülkesi adına umut taşıyan gençleriz.

Salim Sağ

Türkiye gündeminde sosyal medyadan, sosyal medyanın kapatılması konuşuluyor çünkü televizyonlar ve konveksiyonel iletişim ağları Türkiye gerçekliği yerine rejimin istediği gerçeklikler üzerine bir Türkiye’nin halüsinasyonunu topluma dayatıyor.

Biz bu yazıda sosyal medyanın kapatılmasına fikir, hak ve olmayan özgürlükler penceresinden değil, ekonomik olarak etkileri üzerinden bakacağız.

AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın “Sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını, kontrol edilmesini istiyoruz.” açıklamasıyla birlikte yurtdışına hizmet satan, ihracat yapan birçok insanın aklına iki şey geldi: Sosyal medya aracılığı ile yurtdışı müşterilerine ulaşan ihracat yapan ve ülkeye döviz sokanlar bu durumdan nasıl etkilenecek? Bu inat yüzünden kapatılan sosyal medyalar sonrası batacak binlerce şirket ve girişimin sorumlusu kim olacak?

İç pazarda bir örneklemle; ürettiği kıyafeti, organik tarım ürününü, el yapımı takısını satan fakat hedef kitlesi genç nesil olan küçük ölçekli bir şirket/girişim düşünelim -konveksiyonel yani- televizyon, radyo ve basılı gazete ile arası çok iyi olmayan bir kitleye nasıl ulaşacak?

Küçük basit bir örnekle; haber siteleri, trafiklerinin çoğunu sosyal medyadan sağlıyor. Bu durumda web sitelerine reklam verenler, reklam verdiği kitle ölçeğinde daralma yaşayacak. Ekonomik işleyişe ve piyasadaki serbest rekabette büyük kriz yaşanacağı aşikâr, hedef kitle ve müşterisini bütçesi ölçeğinde sosyal medyadan sağlayan küçük kobiler batarken medya destekli rejim yandaşı kitleler sermayelerini büyütecek. Bu tür örnekleri ve yaşanacak inanılmaz olayları tasavvur etmek için çok zeki olmaya gerek yok fakat birilerinin bunları düşünenlerden daha zeki olmadığı aşikâr.

Konuşulan ve iddia edilenin aksine kurumsal açıdan birçok sosyal medya şirketinden vergi sağlanıyor. Türk insanı Youtube gelirleri konusunda yasal vergilendirmeye; Facebook, Instagram şirketleri üzerinden reklam verirken dahi vergilendirmeye tabi tutuluyor. Bugün konveksiyonel medyada yer bulamayan muhalif grup ve kişilerin sosyal medyadan fikir belirtmesi engellenmek isteniyor. Bunun yanında gelecek ekonomik çöküşlerde cabası… Netflix’in eşsiz “Dark” dizisine bahisle tam bir AKP paradoksu yaşıyoruz… Sonucu doğuran sorunun ta kendisi, bu paradokstan çıkmanın tek sebebi paradoksu yaratanı yok etmek…

Muhammed Ali Küçük

Kuş cıvıltılarına alışmış bu yürek
Vazgeçmez gece düşler görmekten
İnsanın her bir adımına meftun,
Masmavi bir gelini kucaklamak hasretim,
Ufuk çizgisindedir daima gözlerim,
Kıymeti çoktur şüphesiz kainattaki hapsin
Bilinmeyene yazılacak binbir senaryoda
Her hakkı saklıdır yemyeşil kırlarda
Uçuşan göz kamaştırıcı birkaç kelebeğin
Peşine düşmek heyecanı sarar bedenimi
Canım hoş gülüşler duymak ister
Hiç solmayan inatçı gülüşler
Çocuk seslerinden bir enstrüman yaratırım sonra
Gönlüme yağan yağmurda çiçeklerimi sularım
Gül dağıtmak isterim insanlığa bir de
El ele yürüyen asırlık sevdalara sevdalanırım
Her bir adımından şiirler duyulur bilirim
Bin asırlık ağaçlar selamlar onları
Ve tarihin büyüsünü damarlarımda hissetmek,
Yüce Tanrım ne büyük lütuf bu.

İsa Tekin

Kavramsal Açıdan Manipülasyon Nedir?

Manipülasyonun kelime anlamı, bilinmekte olan bir bilgiyi değiştirmek amaçlı yönlendirme, kesme, ekleme, çıkarma yapmaktır. Bilinen bu bilgiyi, kendi düşünceleri ya da çıkarları uğruna değiştirme anlamı da taşır.

Psikolojik manipülasyon ise insanları çoğunlukla istemedikleri hâlde etkileme ve yönlendirme anlamına gelmektedir. Bu şekilde insanlar etkilendikleri düşünceler ve hareketler doğrultusunda, manipülasyonu yapan kişi nedeniyle davranış değişikliğine ya da fikir değişikliğine yönelebilirler.

Siyaset Psikolojisinde Manipüle ve Propaganda

Siyasette insanları manipüle etmenin birçok yolu vardır. Şiddet, tehdit etme, zor kullanma, kısıtlama, engelleme gibi seçenekleri politikacılar ilerledikleri yolda tercih etmezler. Bu durumda belirli manipülasyon teknikleri devreye girer. Bu tekniklerde özellikle iletişim araçları kullanılır. Politikacılar seçmeni kendilerine çekmek için politik reklamlarını yaparlar. Kitlelere hitap edebilmek ve kendilerine çekebilmek için de propagandaya yönelirler. Bu tekniklerle kitlenin ve seçmen bireyin oyunu alabilmek adına politikacılar bir nevi bir yarış alanına girerler. Bu yarış alanında politikacılar, seçmen kitlesini etkileyebilmek için belirli manevralar uygularlar, bu manevralar siyasette manipülasyon alanına girer. Kısacası politik manipülasyon, şiddet ve zor kullanma seçeneği yerine kişileri ikna etmek adına belirli manipüle tekniklerini gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır.

Schiller’e göre politik manipülasyon öncelikle mitlere ve bu mitlerin insan zihnine ustaca yerleştirilmesine bağlıdır.[1] Zihnin menajerleri bu yolla kitleleri yönlendirmektedirler. Bu yolla kitleler yönlendirilirken politik manipülasyonda kullanılan olumlu pekiştirme, olumsuz pekiştirme, cezalandırma, travmatik yaklaşım gibi birçok teknik ve yöntem oluşmuştur.

Bunlarla beraber birey ya da kitleleri etkilerken en çok kullanılan yöntemlerden biri de propagandadır. Propaganda, manipülasyon teknikleri ve yöntemlerinde olduğu gibi kendi içinde sınıflandırılmaktadır. Propaganda “beyaz, gri ve siyah” olarak kesimlere ayrılır. Hem konusu hem hem de kaynakları bakımından sınıflandırılan propagandada ortak amaç, hedef kitle ya da hedef grupları, bireyleri ikna ve manipüle etmektir. “Beyaz propaganda” adından da anlaşıldığı gibi açık, net bir yöntemle hedef kitleye yönelmektir. Herkes tarafından kolayca bilinebilecek temiz propagandadır. “Siyah propaganda” ise beyaz propagandanın tam tersidir. Kaynak belirsiz ya da asılsız, verilen bilgiler ise güvenilmezdir. Kaynak ne kadar belirsizse propagandanın yalan ve manipüle edici olma ihtimali o kadar yüksektir. Yalan, hile, karalama, aldatmaca bu kapsamda değerlendirilebilir. “Gri (bulanık) propaganda” beyaz ile siyah propaganda arasında kalan yöntemdir. Ana malzemesi ise çoğunlukla söylentiler ve rivayetlerdir. Bu alanda yaşanan dezenformasyon gri propagandanın çoğunlukla siyah propaganda ile karıştırılmasına neden olabilir fakat medya bu noktada tarafsız olmalı, kitlelere ve kitleleri oluşturan bireylere farklı kanallarla temiz bilgi aktarmalı ve insanlar kendi iradelerinin yönlendirdiği yolu tercih etmelidir.

Medya, “politikada manipüle ve provokasyon” gibi konularda bu kadar önemli misyonlar üretirken taraflı olmasından ötürü seçmen kitlesini manipüle etmemelidir. Seçmen kitlesi kitle iletişim araçlarından tarafsızca ve korkusuzca yararlanmalıdır. Bu noktada belirli düzenlemelere başvurulmalı ve halk manipülasyon altında kalmamak adına kendi hür iradesiyle harekete geçmelidir.

İrem Yılmaz

Kaynakça

[1] Ahmet Akın, Eyüp Çelik ve Ümran Akın, Psikolojide Güncel Kavramlar Politik Psikoloji, Mobel Yayıncılık, 2019, syf 22.

Sitemkârım el isteyip almayan müride 
Dersinde noksan bulacak kadar cüretkâr
Gönül gözün kapatıp kulak veren nefse 
Pire değil posta niyaz eden halfeye sitemkârım 
Sitemkârım bivefa her bir yarene 
Olup en küçük menfaate minnetkâr
Mihnet duyar selam ve muhabbete 
Duyduğu her doğrudan gocunan dosta sitemkârım 
Sitemkârım cümle basiretsize 
Sanma ağraza, afire adavetim var
Kötü olan yakışanı yapar kendine 
Ben kötü kadar cesur olamayan iyiye sitemkârım 
Sitemkârım iddiasından küçüklere 
Değil Azraille randevumdan haberdar
Kastı ancak dilinde tehditkârâne
Söyleyip de canımı alamayan hasma sitemkârım
Sitemkârım kula kanaât edene 
Her gece utanmadan eder ah-u zar 
Yine de uymaz Ebu Zerr’in öğüdüne 
Aç yatıp kılıcına davranmayan ahmağa sitemkârım 
Sitemkârım el türküsünü söyleyene
Zevahiri içinden daha kıymettar 
Kemikli dili methiye düzer ekseriyetle 
Mızrabını teline parayla vuran ozana sitemkârım 
Sitemkârım eşref-i mahluk insana
Önünde her daim yal ve kemik var
Bimübalat arık düşen komşusuna
Tanrının verdiği şerefi reddeden ademe sitemkârım 

“Yapacağımız konuşma avukatlardan çok halkımızı ilgilendiriyor.”
Avukat Burak Turan

Şehid oldum ceñg içre, al kanlara boyandım.
Niğbolu’da, Mohaç’ta “Allah!” dedim dayandım.
Oğuz Kağan dizinde huzur ile uyandım,

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihan üzre buğ idi!

Şölen olur, toy olur… Dirse Hân’a bir oğul,
Hanlar Hânı Bayındır, der ki, cengâver oğul,
Korkut Ata’m ad versin, soy soylasın dur oğul,

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihan üzre buğ idi!

Salur Kazan, at üzre ormanlarda avlanır,
Gürbüz Oğuz beğleri kengeşlerde tavlanır,
Daldığı rüyâ ile kederlenir, kavlanır,

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihan üzre buğ idi!

Kam Büre Beğ… Kelâm et, pas tutmasın yüreğin,
Sen oğul mu istersin bu mu bre dileğin?
Tanrı, oğul versin de olsun senin süreğin,

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihan üzre buğ idi!

Uruz’um kan dökmemiş ey Tanrı’m üzülürüm,
Esir düşmüş düşmana ter olur süzülürüm,
Gayrı düşman döşüne kılıñçla yazılırım,

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihan üzre buğ idi!

Bütün cihan işitsin ben ki Deli Dumrul’um,
Kansu yalçın dağlarda şol kanatlı Tuğrul’um,
Al Kanatlı Azrâil, ceñg ile yoğrulurum,

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihan üzre buğ idi!

Oğuz obalarında başka Selcen var mıdır?
Selcen Hâtun bakışı, deler gökçen var mıdır?
Kan Turalı, er gibi serdengeçen var mıdır?

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihan üzre buğ idi!

Hanlar Hânı Bayındır! Ata’m esir düşmüştür,
Bana derler: Yiğenek… Öfkem dağlar aşmıştır,
Elde zağlı kılıcım, ne bedenler deşmiştir,

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihan üzre buğ idi!

Oğuzlar’ın göçünde Uruz Oğlu Basat’ım,
Gök ile yer üzre de Türk ırkına Pusat’ım,
Tepegöz’e göveren, tuğ kaldıran Murat’ım,

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihân üzre buğ idi!

Gürcistan’dan: Bir kılıç, bir çomak, bir at gelir;
Sen söyle Korkut Ata’m, Bayındır Hân ne bilir?
Emren Alp’e verirsen Gök Tanrı’dan kut alır,

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihân üzre buğ idi!


Bre, Eğrek! Törede saygısızlık var mıdır?
Beğ’den akın isteyip esir düşmek ar mıdır?
Kardeş dediğin zor gün mukaddes bir yâr mıdır?

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihan üzre buğ idi!

Kazan Beğ nâra atar “Kâfirler övülür mü?”,
Canımızı alsalar er kişi dövünür mü?
Uruz’um! Bu kavatlar köteksiz savulur mu?

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihan üzre buğ idi!

Hey!.. Aruz Beğ, Aruz Beğ! Beyrek’e mi kıydın sen?
Hak Teâlâ var iken Albız’a mı uydun sen?
Oğuz Hân’ı, töreyi… Türk’ü yok mu saydın sen?

İmdi Tanrı Dağı’nda tan attığı çağ idi;
Yirmi dört boy “Oğuzlar” cihan üzre buğ idi!

Mert Öztaş

Savunma hakkı bir hukuk devletinde vazgeçilmesi düşünülemeyecek temel haklardan biridir ve en önemlilerindendir. Zira bir suçlama karşısında kendi istediği şekilde, özgürce kendini savunamayan hiç kimsenin hiçbir hakkı güvende değildir. Her şeyin belirlenimi suçu ve savı ortaya atan yetkeye devredilmiştir. Hiç kimsenin hiçbir hakkını savunamayacağı böyle bir dizge içerisinde, insan zihninin üretebileceği en distopik sistem var edilmiş demektir. Bundan mütevellit herkesin haklarını özgürce savunmasını güvence altına almak, rasyonel insan zihninin var ettiği ve adil olma çabası içerisindeki her sistemde zorunludur.

Bu hakkın kullanımını tesis etmek için var edilen ve gerçekliğin ortaya çıkması için bulunması zorunlu olan meslek, herkesin bildiği üzere avukatlık mesleğidir. Avukatlık mesleğinin ve avukatların hak savunusunun önüne konulan engeller hukuk devletine vurulan en ölümcül darbelerdir. Bu darbeleri vurarak yargılama işlemini kendi yetkesi altına almak isteyenler her ne kadar kendi mutlaklaştırmak istedikleri otoritelerinin önündeki en mühim fren mekanizmasını yok ettiklerini düşünseler de bu, yalnızca bir yanılsamadır. Çünkü insanın topluluk hâlinde yaşadığı her yerde otorite, meşru olduğunu hissettirmek durumundadır. Bu sebepten her otorite kendisini bir açıklamaya (bazen Tanrı, bazen soy, bazen ulus) dayandırmak zorunda kalmıştır. Yine birçok otorite en büyük iddia olarak adalet ve azamet ikilisini ortaya sürmüştür . Adaletin kolunu kanadını kırarak azametini tahkim çabasına girmek isteyenlerin ise ellerine geçen şey meşruluğunu yitirmektir. Meşruluğun yitiminin ve otorite kaybının ardından ise en fazla ihtiyaç duyulan şey yine adil yargılama ve özgür savunma hakkıdır.

Ülkemizde mevcut baro sistemi değiştirilmek istenmektedir ve bunun için baro seçimlerinin usulünü değiştirmekten baroları bölmeye kadar birçok yöntem düşünülmektedir. Avukatların örgütlü biçimde kendi haklarını ve savunma hakkını muhafaza ettikleri baroların etkisiz hâle getirilmesi yahut yetkilendirilmiş “sarı barolar” ile baroların fiilen yok edilmesi hamlesi, avukatlığın ve savunma hakkının tahrip edilmesidir. Bu tahrip herkesin daimi ihtiyacı olan adil yargılanmanın telafisi mümkün olmayacak şekilde zarar görmesidir.

Bugün baro başkanlarımız, baroların bölünmesini engellemek ve özgür savunma hakkımızı müdafaa etmek için gerçekleştirdikleri yürüyüşü tamamlayarak Ankara’ya ulaştılar. Fakat hukuksuzluk sistemini sistematize etmek hevesinde olanlar tarafından açık bir hukuksuzlukla Ankara’ya alınmadılar.

Bizler, savunma hakkını, hukuk devletini ve adil yargılanma hakkını muhafaza etmek isteyen vatandaşlar olarak bizim hakkımızı savunan baro başkanlarının yanındayız. Baro başkanlarımızın savunma hakkı için yürüyüşünü destekliyoruz ve son olarak ‘savunma durdurulamaz’ diyoruz.

Yunusemre Işık