Yolun Başı

Ömrümün 21. yılında, bu yüce vatan adına içim içime sığmıyorken yazacağım bu cümleler, belki de ileride ne için mücadele edeceğimi bana hatırlatacak.

Bundan 100 yıl önce Gazi Mustafa Kemal ile oturup sohbet etmek için 21 senemi verebilirdim. Bu imkânsız hayalimin bir an gerçekleşebileceğini düşündüm. Aklıma direkt “Senin daha mühim işlerin yok mu evlat? Git, memleketine sahip çık!” cümlelerini duyacağım geldi. Emanetine sahip çıkamadık, bile diyemezdim büyük ihtimalle. Her ne olursa olsun umutsuz olmamızı istemezdi o, biliyorum. Çünkü Mustafa Kemal; hayatıyla, Hatay Meselesi’ndeki tavrıyla, bu uğurda ölmesiyle o meşhur sözünü kalplerimize sokmayı başarmıştı. Hatırlayalım “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” Biz de onun ve daha nice kahraman atalarımızın umutlarını yitirmediği gibi umudumuzu yitirmeyeceğiz. Biz Türk gençliği olarak nelerle mücadele edeceğimizi, nasıl yöntemler kullanacağımızı iyi bilmeliyiz. Buna mecburuz. Bizlerin geleceğe borcu var. Tıpkı geçmişin de bize zamanında olduğu gibi. “Geçmiş bize iyi davrandı mı ki biz geleceğimize iyi davranmak zorunda olalım?” diyenler elbette olacaktır. Eskiden ben de bazen bu gibi tuzaklara düşüyordum fakat daha sonra aklıma, bu millet için uğraşanların geçmişlerinin pek de güzel olmadığı geldi. Bizim de şu an geçmişimizin güzel olmadığı aşikâr. Hatta geleceğimizin de parlak olmadığını hesap edersek işimiz pek kolay olmayacaktır. Şu an Türk gençliğini bekleyen çokça sorun mevcut. Peki çözüm nedir? Her şeyden önce gençlerin yurt dışına çıkma hayalinin son bulması için mücadele edilmelidir.[1] Kurulurken uğruna binlerce kişinin kanını döktüğü bu cennet vatanı 2-3 tane cahile, Osmanlı Devleti’ni yıkan zihniyete, kurucusuna hakaret eden yobazlara teslim mi edeceğiz? Eğer cevabınız “evet” ise yazıyı okumaya devam etmenize gerek yok.

Buraya problemlerimizi yazmayacağım. Her gün elimizden düşmeyen telefonlardan onlarca kötü haber alıyoruz. Benim yapmak istediğim şey, ne yapabiliriz üzerine olacak. Şerait nasıl olursa olsun, vazife için birilerinden emir mi bekleyeceğiz? Hayır! Ne demişti Mustafa Kemal, açıp okuyabilirsiniz hitabesinden. Kimse sizden ülkenin başına geçip her şeyi düzeltmenizi istemiyor. Siz çevrenizde bulunan çocuklara eğitim vermelisiniz. Sosyal medyada yer alan saçma sapan videolardan öncelikle kendinizi, daha sonra etrafınızdakileri uzaklaştırmalısınız. Burada en önemli nokta önce kendimizden başlamaktır. Sizde görülmeyen davranışı başkalarına aşılarsanız bu, karşınızdakini etkilemez ya da bir süre sonra sönen bir davranış hâlini alır. Kendimizde olan cevheri dışarı çıkarmak mecburiyetindeyiz. Birisi yazılar yazacak, diğeri şiirler, bir diğeri karikatür çizecek, aramızdan siyasetçiler çıkacak ve işte o, hepimizi temsil edecek. Bu düzeni hep birlikte, el ele vererek düzelteceğiz. Atatürk ne demişti? “Türk milleti çalışkandır.” Fakat günümüzde ne hikmetse bunu okuyan bazı hadsizler dalga geçme cüretinde bulunabiliyor. Daha sonra iktidara muhalefet etmek için sosyal medyadan çıkmıyor. Madem Atatürk’ü özlüyorsun, madem onu arıyorsun çalışacaksın. Onun haklı olmaya ihtiyacı yok fakat bizim bunu kendimizde görme ihtiyacımız var. İşte tam da bu yüzden bu sözün hakkını vermek için çalışacağız.

Şu an övüp yere göğe sığdıramadığımız Mustafa Kemal’in görüşlerini, daha çok anlayıp benimsememiz için çalışma yapmamızın tam vakti değil midir? Bu görüşleri anlarsak ve çevremizde bulunan çocuklara elimizden geldiğince anlatırsak bundan 10 sene sonra neler olacağını düşünebiliyor musunuz? İşte biz bunu başarmalıyız.

Biraz da cahil yöneticilerin akıbetlerinin ne olacağından bahsedelim. Şimdi, Atatürk ve ondan sonra gelen tüm yöneticileri hatırlayalım. Daha sonra bundan 100 sene sonra kimin hatırlanacağını düşünelim. Kimin fikirleri şu an kurtuluşumuz için bir reçete bunu aklımıza getirelim. Sonuç büyük ihtimal hepimizde aynıdır. İşte cahil yöneticiler bir süre sonra böyle silinip gitmeye mahkûmken; bilge, dönemini ve geleceği iyi okuyabilen, insanlık onurunu önemseyen, milletini seven gerçek liderler hep şerefle yad edilip hatırlanacaktır. Çünkü onlar toprağa değil, milletin kalbine gömülürler. Cahil yönetici, cahil toplum yaratır. Bilge yönetici ise insanlık onurunu başa koyarak okuyan, anlayan ve anladığını eyleme geçirebilen toplum yaratır. Ne mutlu ki tarihimizde pek çok böyle lider yetişmiştir.

Bizim çabamız, bahsettiğim ikinci yani bilge liderlerin topluluğu hâline gelmektir. Eğer halk kendisini yetiştirir ve Atatürk’ün fikirlerini anlamaya başlarsa işte o zaman hikâye olarak değil, gerçek olarak Avrupa ve ABD bizden korkmaya başlar. Çünkü emperyalizmin panzehri Atatürk’ün düşünceleridir, Türk milletinin aklını kullanmasıdır. Boş işleri bırakıp geleceğimiz için çabalamalıyız. Aksi takdirde sonumuz tutsaklıktır. Vergiler ile, tehditler ile, iftira ve yalan haberler ile Türk milletini esir etmek için sıraya girenlere cevabımız daima bağımsızlık olmalıdır, birlik ve beraberlik olmalıdır.

Günümüzde herkesin ağzında olan bir konu ile yazımı sonlandırmak istiyorum. Biliyorsunuz ki bir “Z kuşağı” lafı almış başını gidiyor. “Atatürk’ün Türk gençliğine ne oldu?” diye sormaktan kendimi alamıyorum. Hanımefendiler, beyefendiler; sağ-sol çatışmaları kadar sert olmasa da şu an yapılan, bir ayrıştırma politikasıdır. Bunun bilincinde olmalıyız. Sizlere Z kuşağı diyenlere “Bizler, Türk gençliğiyiz.” diyebilmelisiniz. Size yakıştırılmaya çalışılan, gündem olan tüm sıfatlardan uzak durunuz. Biz, hep birlikte Türk gençliğiyiz!

Dipnot: [1] Bu durum sadece bu dönemde olan bir şey değildir. Attila İlhan’ın “Hangi Laiklik?” kitabını okursanız göreceksiniz ki 1990’larda da bu durum böyleydi fakat şu an daha şiddetli olduğu gerçeğini unutmamalıyız.

YAZAR

Murat Özdemir

EDİTÖR

Elif Berra Kılıç

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir