Virtüözler Hiç Aksar mı?

artık yirmi yedinci düğüme aniden gelen bir pazartesi kadar yakınım

çok fazla sesin arasından kendimi geçirmeye çalışıyorum

kısraklar gördüm, kurtlar gördüm

beni gölgemmiş gibi takip eden vakitler de gördüm

o artık var olmak istiyor düşlerimin kaybettiğim yerlerinde

söylemler birikiyor, söylemler kulaklarımda birikiyor

söylemler birikiyor ve yeni ahitten daha yeniler gibi

paslı bir gece bir baykuşa o meşhur ağrıyı anlatıyor

bir tespihi kınaya yatırarak ertesi sabahı çekiyorum

dilberin dudağında şarap tadı, tam beş ben

her birisi için camiden sela okunacak aniden

ertesi sabah ya kan kırmızısıdır ya kan kırmızısı

tam yedi kere adını tekrar ettim bu şiirde Selma

kör kadının yaktığı türküyü bilirsin

o türküyü ben de bilirim

türkü bir vakit gerdanında raks eder gibi duruyor

benim küf tutmuş düşüncelerimi alıyorlar

bir karede türkü ile buluşturup ağlıyorlar

vakit kaybetmeden bildiğim birkaç duayı çıkarıyorum havsalamdan

silahlar şehirlerde susmayı unutuyor

harfler biliyorum, bir tek onları biliyorum

toplayıp bir şeyler yapmayı hep biliyorum

her harf amansız bir hastalığa yakalanmış gibi ağzımda

bir kelime, bir mermiye galip gelemez der gibi bakıyorsun Selma

oysa yüzünü şöyle göğsündeki yaraya döndürüp hatırlasan

ben orada yine uykusuna yenik düşmüş

bir çocuk gibi duruyorum

kurt uluması bu şiirde, saçlarını taramama dönüşüyor

gece vakti hayır dileniyorum devrik uykumdan

cebimde bir çeyreklik

kendisini tümleyecek bir devlet arıyor

benim gibiler aynada kendileri yerine düşlediklerini görürler

düşlerimde çeyreklik

seni alıp gökyüzüne çıkaracak kadar büyüyor Selma

hep o adamı hatırlıyorum, kendimden çok

ona da öldün demişler

dörtnala beni de döndürecek bir şiir arıyorum

utanarak telefon başlarında birkaç dize yazıyorum

hepsi iç içe geçerek koca bir ömrün iki basamaklısı oluyor

babam eski bir çakıdır, pas tutmaz

ben de eski bir çakı olmak için saplanacak göğüs buldum

önce bir toprağı kuşatır gibi hiddetliydim

sonra çakıların da kanayabildiğini öğrendim

kelimeler bir çakıdır, göğüsler bir mermi

yüzümün yarısını yirmi altı yıla verdim

diğer yarısı bambaşka bir çirkinlikte

çocuk uykusu kaçırıyor Selma

uzun uzun seninle konuşmak için hep aynaya baktım

ayna tam orta yerinden bir masala verildi

kenarlara doğru köylerde çocukların seni anlattığını duydum

zemin, gözlerin kadar parlak

atları artık koşturacak kudreti yitirince yürüdüm

yürümek papatya tarlalarında zikreden dervişlere döndü

yirmi yedinci düğüm hediyesi orduya dahil olmaya döndü

o kaburgalarımdan yapılma köprünün ağzına bahçe iliştirmişler

narin ayaklar yerini kanatlara bırakmış

o eski şiirin kıvrımlı köşe başları vardı

elimde yine o meşhur çakı, dümdüz ettim Selma

yastığın ağır geldiği uykularda olanları kalkıp Allah’a anlattım

adamın okuduğu o şiiri sana anlatmıştım

peşine düşmüştük arkadaki ölü sesin

bir küheylanın koca geceyi yırtması gibi bir ses

ufak ufak işgale geçiyordu aklımı, tam ağıt

esrik bir imamın dizlerine iki kere adımı vurmuştum

salıncakla dünyayı tavaf eden bir çocuktum

dişi kırık çocuktum, ne genç, ne yaşlı

yol senin ise yaşım yirmi altı kaldı

cepler o zamanlar meşhurdu

sen çocukken ceplerine sanki beni koydun

her başımı güneşe değirmem büyümek oldu

bu şarabı avuçlarımda taşıdım, mektep çıkışı eve dönüyordum

bizim hüznü öğütecek bir değirmenin kapısına geldim

bu kambur şiir başını alıp gitmesin diye uyumuyorum

kadim bir ilahi söylendi, sen yüzüme susarken

sık sık senden bahsettiğim bir masal var

kötü şöhretimin beni sarmalamasını anlıyorsun

bilmiyorlar, benim de öldüğüm vakitlerim oldu

tam iki kere ölüp bunun sebebini sana söyledim

seninle yeniden dirilmek kimsenin bilmediği bir şeydir

o ağlak ağaçların olduğu şarkıyı hatırlıyorum

gülmek için senden bahsedilen şeyleri yazdım

çiçekli entarin bu hadiseyi sildi attı

bir kere salına salına yürümen gerek

bir kere salına salına yürüyeceksin, lütfet

bütün bu şehri secde ettirecek şey budur

yangının bulunuşu ve yeniden diriliş budur

azgın suya bir şiir yatırıyorum

şiir, Uygur Çadırı’nın önüne akıyor Selma

orada üç adam var, yüzleri Allah’a bakıyor

yüzümü arıyorum

yüzümü eski bir kavalın sesinde arıyorum

o şimşir eğrisi vaktin on ikisi gibi dikiliyor karşıma

yirmi altı kırık tekrardan sonra

yeniden başlamak bulaşıyor ellerime

yeniden başlamak, bir atın dörtnala koşması olmalı

yeniden başlamak, yılgın bir sırtında evini taşıyana dönüşüyor

evi alıp karşıma koyuyorum

ev, dönmek mecburiyeti olan bir tabut

her odası için bir ağıt yakılır ve uykuya kalınır

ben orada eskisi kadar kalamıyorum

artık yirmi yedinci düğüme aniden gelen bir pazartesi kadar yakınım

YAZAR

Alperen Alparslan Gözen

EDİTÖR

Zeynep Gökçe Azman

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir