Çin Virüsü: Kuşak Yol Projesi – Türkiye ve Doğu Türkistan

Geçtiğimiz günlerde Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, 6 ülkeyi kapsayan bir ziyaret nedeniyle Türkiye’ye gelerek üst düzey görüşmelerde bulundu. Bu görüşmenin ardından da 29.03.2021 tarihinde İran’a giderek İran hükûmeti ile 25 yıllık bir anlaşma imzaladı. Anlaşmanın içeriği paylaşılmasa da anlaşma sağlanan konulardan birinin, Çin’in İran’dan petrol alarak ABD’nin uyguladığı yaptırımları bertaraf etme amacı olduğu düşünülüyor. Diğer yandan bu ziyaretin asıl amacının Çin’in Kuşak-Yol Projesi’ni genişletmek ve Uzak Doğu’dan Körfez’e uzanan etki alanı yaratmak olduğunu söylemek mümkündür. Çin’in yükselişe geçtiği bu dönemde Orta Doğu’nun coğrafyasını göz ardı etmesi beklenemezdi. Çin Komünist Partisi’nin de Orta Doğu planlarının bazıları bilinmektedir. Bunlardan ilki İsrail-Filistin diyaloğunda aracı olmak, diğeri ise İran ile nükleer anlaşmayı yeniden başlatarak Orta Doğu’da güvenliği sağlamaktır. Tabii ki bu hedefleri gerçekleştirmek için bölge ülkeler ile ekonomik, siyasi ve askeri iş birliği anlaşmaları yapmak gerekiyor. Çin de görünürde bu ülkelerle hem kendilerinin hem de onların kazanacağı yani “kazan-kazan” politikası temelli anlaşmalar yaparak körfeze girmeye çalışıyor. Aslında kısa vadede bu “kazan-kazan” algısı, taraf devletlere cazip gelse de uzun vadede Çin Komünist Partisi’nin resmî politikası olan Kuşak Yol Projesi’ne ve Çin’in global anlamda yayılmasına olanak sağlayacak anlaşmaların temelini oluşturmaktadır.

2013 yılında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından duyurulan bu proje, tarihî İpek Yolu projesinin yeniden ve daha genişletilmiş bir şekilde uygulanmasıdır. Çin’in Avrupa’ya girişini gerçekleştirmek için Rusya, Kazakistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye gibi ülkelerle Çin arasında kara ve demir yolu projeleri hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Tabii bu durum, ekonomik olarak kalkınmayı hedefleyen ülkeler için bir fırsat gibi görünse de Avrupalı-Batılı devletler tarafından olumlu karşılanmamıştır. Batılı devletlerde çeşitli kaygılar yaratan bu proje, Çin’in nüfuzunun artmasına neden olacağı gerekçesiyle devletler nezdinde Çinli şirketleri engellemeye yönelik politikalar izlenmesine yol açmıştır. Bu kaygıların doğruluğu su götürmez bir gerçektir. Çünkü projenin başlatıldığı 2013 yılından bu zamana kadar Çin’in bankaları ve şirketleri; demir yolları, enerji santralleri, kara yolları, limanlar, telekomünikasyon altyapısı ve fiber optik kablolar gibi dünyanın dört bir yanındaki birçok projenin hem finansmanı oldu hem de bu projelerin inşa edilmesinde etkin bir rol oynadı. Projeyi temellendirirken Çin’in ekonomik olarak gelişmiş ve gelişmemiş bölgeleri arasındaki uçurumun azaltılmasıyla iç politikada istikrarın inşa edilmesi bir diğer önemli noktayı oluşturmaktadır. Hedeflenen bu istikrarın gerçekleşmesi, Çin Komünist Partisi’nin içeride elini rahatlatırken dış politikada da ABD ve Avrupa’nın tekeline giren küresel ticareti tekrar Çin’e doğru kaydırmayı sağlayacaktır. 

Kuşak Yol Projesi hayata geçirilmeden önce ortaya atılan taslaklarda Çin’in hedefinin daha sınırlı olduğu biliniyordu. Ancak projenin hayata geçirilmesinden sonra hedeflerini daha da üst seviyeye çıkartan Çin, etkileşime geçtiği tüm ülkelerde kendine bir alan yaratmayı başarmıştır. Bu alan yaratma sayesinde Kuşak Yol Projesi’ne taraf olan devletler, Çin’in ekonomik olarak etkisi altına girdikleri için “Borç alan emir de alır.” mantığıyla stratejik meselelerde, insan hakları konusunda ve iç politikada Çin’in aldığı kararlara itiraz etmiyorlar, hatta destek mesajları veriyorlar.

Çin Hükûmeti’nin “Kuşak Yol Projesi”ni gösteren harita.

Bu harita kapsamında Çin merkezli altı ekonomik koridor yaratılmıştır. Bu koridorlar şunlardır:

  • Çin-Orta/Batı Asya Ekonomik Koridoru
  • Çin-Hindiçin Yarımadası Ekonomik Koridoru
  • Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru
  • Bangladeş-Çin-Hindistan-Myanmar Ekonomik Koridoru
  • Çin-Moğolistan-Rusya Ekonomik Koridoru
  • Yeni Avrasya Kara Köprüsü Ekonomik Koridoru

Bu koridorları oluşturan ülkelerin yanında Çin, Kuşak Yol Projesi’ni geliştirerek daha fazla ülkeyi içine alan bir ağ yaratmaya devam etmiştir. 2020 yılına gelindiğinde 138 ülke Kuşak Yol Projesi kapsamında Çin ile mutabakat imzalamıştır. Afrika ülkelerinde de büyük bir etki alanı elde eden Çin, limanlar üzerinde kurduğu tahakküm ile de bölge ülkelerini kendisine bağımlı hâle getirmiştir. Afrika limanları Çin’in “Deniz İpek Yolu” projesinin temelini oluşturmaktadır ve baktığımızda bu limanlara yapılan yatırımlar, ekonomik/ticari anlamda bölgenin kalkınmasında rol oynasa da Çin’in Afrika üzerinde siyasi baskı kurmasına ortam hazırlamıştır. Diğer yandan askerî olarak kullanılabilecek limanların varlığı da Çin’in bu limanlara olan ziyaretlerinin nedenini ortaya koymaktadır. Çin’in bu projesi onu durdurulamaz hâle getirmiştir. Son yayınlanan haritada ise Çin’in Güney Amerika ülkelerine kadar girdiği görülmektedir.

2013-2020 arasında Kuşak Yol Projesi’ne katılan 138 ülkeyi gösteren harita.

Çin, tüm bu ülkelerde gerçekleştirilen projelerde ya finansman ya ortak ya da direkt projeyi yapan taraf olarak bulunuyor. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin altyapılarını inşa etmekte sağladığı destekler, ABD’yi rahatsız etmektedir. Telekomünikasyon ve teknolojik altyapıları Çin tarafından inşa edilen ülkelerin bazılarının ABD müttefiki olması bu rahatsızlığı yaratan en büyük etkendir. ABD’nin nüfuz kaybı yaşaması ve Çin’in yükselişi dengeleri değiştirmektedir. Rusya’nın Suriye ve Azerbaycan/Karabağ başta olmak üzere dış politikada elde ettiği kazanımlar, Çin’in ekonomik, siyasi ve askerî olarak her geçen gün güçlenmesi ve durdurulamaz hâle gelmesi ile ABD ve Batı bloğunun bu yükselişi sekteye uğratmak için her yola başvurduğunu göstermektedir. Çin ise proje kapsamında taraf devletlere krediler vererek onları kendine bağlı hâle getirmektedir. Ödemeleri yapamayan devletler; liman, demir yolu gibi projeleri kredinin büyüklüğüne göre ya tamamen Çin’e devretmektedir ya da projeden büyük oranda hisseler vererek Çin’i ortak etmektedir. Bu durum da Çin’e karşı engellemelere bir misilleme gibi karşımıza çıkmaktadır. Batı, Çin’in gelişimini önlemek için insan hakları, Uygur Türkleri soykırımı, çevre ve enerji konuları üzerinden baskı kurmaya çalışsa da Çin tahakkümü altına giren devletler arttığı sürece bu konuların da bir anlam ifade etmediği görülmektedir.  Buraya kadar anlattığım şeylerin iki sebebi vardı: Biri, Çin’in yükselişi diğeri ise şu an anlatacağım Türkiye’nin konumu meselesidir.

Tüm bunlar yaşanırken Türkiye ne yapıyor? Türkiye uzun süredir ekonomik ve siyasi krizlerle boğuşuyor. Covid-19 nedeniyle tüm dünyada ortaya çıkan sorunlar göz ardı edilemez ancak bu ortamda bile dünyaya yön vermeye çalışan ülkeler, çeşitli atılımlar yaparak konumlarını sağlamlaştırmakta ve güçlerini arttırmaktadır. Türkiye’de ise her zaman olduğu gibi durumun ciddiyeti asla dikkate alınmamaktadır. Virüs nedeniyle uygulanması gereken politikalar belli iken maalesef ülkemizde bu salgın bahane edilerek vatandaşlarımız mağdur ediliyor ve belli bir kesimin hayatına müdahale etmek amacıyla kararlar alınıyor. Dış politikada da mantık çerçevesinde alınan bir karara rastlamak mümkün değil. Çünkü Türk dış politikası, Türk’ün çıkarı için değil makam sahiplerinin siyasi çıkarları için iç politikaya malzeme olacak şekilde yürütülüyor. Dünya devletleri ile yarıştığını iddia edenler, dünya lideri pozları kesenler yaşananlara kimi zaman seyirci kalmakta kimi zaman da seçilecek tarafların en kötüsünü seçmek için çaba harcamaktadır. Ne bir rasyonel projemiz ne de tutarlı bir politikamız var. Günler ne getirirse ona göre mevzileniyoruz. Yirmi yıldır iktidarı elinde bulundurmalarına rağmen ne Türk milletin refahını sağlayabildiler ne de dış politikada Türk’e taraf bir duruş sergileyebildiler. Gelenin geçenin kandırdığı hükûmetimiz, son yıllarda da Çin’in peşine takılarak dört bir yanda yalnız kalan ülkemizin ayağına bir de Çin prangası takmaktadır. Batık ekonomimizi bir nebze de olsa ayakta tutmak için Çin’den krediler alınmaktadır. Bundan 2 yıl önce 3.5 milyar dolarlık bir kredi alınmıştı. Daha yeni, bu yazıyı kaleme alırken Ziraat Bankası’nın Çin Exim Bank’tan 400 milyon dolarlık kredi aldığı haberi ortaya çıktı.[1] Geçenlerde Ziraat Bankası reklamında köprülere, havaalanlarına, barajlara ve diğer dev projelere verilen kredilerle övünülüyordu. Dev projelere, 5’li çeteye finansman olan Ziraat Bankası bugün Çin’den kredi alıyor. Nereye gidecek bu paralar? Tabii ki sözde yapılacak olan daha da dev projelere gidecek. Alınan kredi karşılığında ne verilecek? Maalesef soydaşlarımızı Çin zulmüne kurban edecekler. Bizden umudu olan, bir kurtuluş yolu arayan Uygur Türkü soydaşlarımız üç kuruş için yalnızlığa terk ediliyor. İşte çok milliyetçi geçinen Cumhur İttifakı’nın Türklüğe verdiği değer bu kadar. Bir tarafta meclis kürsülerinde “Ne yapacağız, Çin’e savaş mı açacağız?” diyen bir vekil, diğer tarafta da her fırsatta “Çin’in toprak bütünlüğüne saygı duyuyoruz.” diyen bakanlar var. Kanımızdan, canımızdan bir parça olan soydaşlarımız yerinden yurdundan edilirken, ailelerinden koparılırken, soykırıma uğrarken, Türklük parça parça edilirken Çin’in toprak bütünlüğüne saygı duymak da ancak Türklüğü reddeden, milliyetçiliği ayaklar altına alanlara yakışır.

Uygur Türkleri, fiziksel özelliklerinden tut, attıkları her adıma kadar Çin hükûmeti tarafından kayıt altına alınıyor ve izleniyor. Çinli erkekler kardeş aile projesi adı altında Uygur Türklerinin evlerine yerleştiriliyor, Uygur Türkü kadınlar zorla Çinli erkeklerle evlendiriliyor. Küçük yaşlarda ailelerinden koparılan Uygu Türkü çocuklar Çin’in asimilasyon politikası kapsamında bir Çinli gibi yetiştiriliyor ve köklerinden koparılıyor. Kimi Uygur Türkü tutuklanıyor ve idam ediliyor kimi de Çin’in fabrikalarında, tarlalarında köle gibi çalıştırılıyor. Durum böyleyken Türkiye’yi ana vatanları gibi gören ve Türkiye’de yaşayan elli bin civarındaki Uygur Türkü ise Çin tarafından izleniyor, aileleriyle iletişim kurmaları engelleniyor ve geri dönmek isteyenleri ölüm bekliyor. Yeniden eğitim kampları adı altında milyonlarca Uygur Türkü kamplara alınıyor ve sebepsiz yere gözaltılar yapılıyor. Çin hükûmeti ve ülkemizdeki Çin muhipleri, bu toplama kamplarının Uygur Türklerinin insan haklarını ihlal etmediğini iddia etse de şu ana kadar hiçbir gazeteci kamplara giremedi ve hiçbir şekilde içeride neler olduğuna dair bilgi verilmedi. Çin’in, Türkiye gibi Uygur Türklerinin gitmesini istemediği yirmi altı ülkeden birine seyahat etmek veya bu ülkeden insanlarla temas kurmak dahi yasaklanmış durumda. Tutuklamaların sebepleri de Türk olmak, dini yaşamak, üçten fazla çocuğa sahip olmak gibi suç barındırmayan şeylerdir. Çin Komünist Partisi bu soykırım için yüzlerce kamp kurmuştur ve 2014-2021 yılları arasında bu kampların sayısı oldukça artmıştır. Çok fazla bilgi sahibi olmasak da Türkiye’de yaşayan Uygur Türkleri, oradaki şartların ağırlığını bizlere anlatmaktadır. Genellikle bu kamplarda esir edilen Uygur Türkleri, Çin Komünist Partisi’ne itaat ettirilmeye ve dinlerinden de vazgeçirilmeye çalışılmaktadır. Komünizme tam teslimiyeti isteyen ÇKP, Türklüğün en büyük düşmanıdır.

Yazının başında Kuşak-Yol Projesi’ne değinmemin sebebi budur. Bu projeye dahil olmak Türkiye’yi de ekonomik ve siyasi bir kıskaca sokuyor. Çinli bir bakan Ankara’ya geldiğinde Erdoğan ile “çak beşlik” yaparken Doğu Türkistan için çabalayan insanlar, hes kodu oyunlarıyla evlere tıkılıyor, başlarına polisler dikiliyor. Suriyeli mülteciler, şeriat isteyen cenahın üyeleri bu ülkede gösteri yürüyüşü düzenlerken Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz Çin Büyükelçiliği önünde polis müdahalesine uğruyor. Tüm bunlar olurken bırakın Türklüğü ve kan bağını, küçücük çocukların ağlayarak yardım dilendiği ülkemizde kimse o tarafa dahi bakmıyor. İktidarda olanların oy derdi var zaten onu biliyoruz da Avrasyacı yazarlara ne demeli? Amerika ve Batı ülkeleri, Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı soykırıma karşı çıkıyormuş da herkes nerede yer aldığını, kime hizmet ettiğini bilecekmiş. Batı kendi çıkarları için Çin’i durduracak her yolu deniyor diye biz, onlarla yan yana olmamak için soydaşlarımızı ölüme mi terk edeceğiz? Soykırıma uğrayan Türklere desteği Batı verdi diye canından olan insanların kurtuluş yolu aramalarını dış güçlerin oyununa mı bağlayalım, yoksa onları Batı destekliyor diye yüzüstü mü bırakalım? Avrasya’nın müdavimi olanların kime hizmet ettiğini görüyoruz. Ne okyanus ötesinin ne kirli ittifakın eseri olan yerli ve millîlerin(!) ne de Avrasya’ya benliğini satmışların yanındayız. Biz Türk milliyetçisiyiz, unutulmaya yüz tutmuş, zulüm altında olan ve yalnızlığa mahkûm edilmiş her bir Türk’ün yanında durmaya, elimizden geldiğince de onların çıkaramadığı ses olmaya devam edeceğiz.

[1] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56587801

[2] https://www.bbc.com/news/world-europe-47679760

[3] https://green-bri.org/belt-and-road-initiative-quick-info/

[4] https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/ziraat-bankasi-cin-exim-banktan-400-milyon-dolarlik-kredi-temin-etti/2193820

YAZAR

Enes Ofluoğlu

EDİTÖR

Elif Berra Kılıç

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir