Başkanlık Sistemi ve Demokrasi Çıkmazı


14 Mayıs’ta gerçekleşecek olan Türkiye Cumhuriyeti’nin en mühim seçimine sayılı günler kaldı.

Yirmi yılı aşkın süredir türlü haksızlıkların meşrulaştırıldığı, her türlü millî ve manevi değerin yozlaştırıldığı, devlet kurumlarının aile şirketlerine dönüştürüldüğü, gençlerin hayal kurmak şöyle dursun günü nasıl bitireceklerini kara kara düşündüğü, orta sınıfın yok edilip toplumun aşırı zenginler ile yoksullar arasında bir mücadeleye mahkûm bırakıldığı istibdat döneminin son bulacağına inandığımız bir seçim bizleri bekliyor. Bu yirmi yıllık süreçte Türk milletine yaşatılan rezillikleri izah etmeye kalksak ortaya sayısını tahmin edemeyeceğimiz ciltler dolusu kitap çıkar lakin bu yazının temel konusu demokrasinin gereği olan bir seçimi âdeta bir savaş hazırlığı içerisine sokan başkanlık sistemi olacaktır.
16 Nisan 2017’de gerçekleşen halk oylaması ile Türkiye, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş yaptı. 550 vekil sayısı 600’e çıkartıldı ve başbakanlık makamı kaldırıldı. Bu seçime katılım oranı yüzde 85’lerde olmakla beraber 862.251 geçersiz oy kullanıldı. Bu oranları veriyorum çünkü o gün kullanılmayan ya da geçersiz kullanılan her bir oy Türkiye’nin kaderini olumsuz anlamda etkiledi.
Propaganda sürecinde senelerce yol yürüdükleri Fetö’ye karşı etkin bir mücadele yürütüleceğini söyleyen iktidarın geçilecek yeni sisteme karşı elle tutulur başka argümanı yoktu. Oysa Fetullahçı Terör Örgütü’nün üst kademe isimleri 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra gözümüzün önünde serbest bırakılmış ve bazı isimler yurt dışına kaçmıştı. Senelerce “vuslat bitsin” diyenler, “Hocaefendi” demekten ar etmeyenler, elebaşı Fetullah Gülen’in sohbetlerini dinlerken gözyaşlarını çorbalarına akıttıklarını dile getirenler Fetö ile mücadele kapsamına alınmadı. Öyle ki bu isimlerin hepsi bir anda herkesten çok vatanperver olup bizlere milliyetçilik dersi vermeye kalktı.

Tek adamın iki dudağının arasından çıkacak cümleler ile Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet yönetim anlayışını yapboz oyununa çevirenler gün geçtikçe despotlaştı ve bizler her yeni güne acaba bugün hayatımızı etkileyecek hangi karara imza atıldı sorusu ile uyanmaya başladık. Bu öyle bir sistem ki denetlenmek şöyle dursun eleştiri dahi kabul etmedi. Eleştirenler apar topar gözaltına alındı, vatandaşlara devlet eliyle korku aşılandı. Fakat bu günlerin geride kalmasına az kaldı.
Başkanlık sisteminin gereği olarak %50+1 kuralı Türkiye’yi bir demokrasi çıkmazına soktu. Kurduğu ittifak ve arkasına aldığı “terörle mücadele” rüzgârı ile AKP iktidarı büyük bir yanılgıya düştü ve her seçimde %50+1 elde edeceklerini sandı fakat günden güne fakirleşen bir Türkiye tüm hesapları bozdu. Siyaseten bakıldığında devletlerdeki her iktidar değişikliğinin temelinde bozulan ekonomi ve yaşanan krizler vardır; eğer vatandaşın cüzdanı boş, buzdolabı tamtakır kuru bakır ise duygusal söylemler ile ideolojik yöntemler bir yere kadar götürür. Açlık ile sınanan bir milleti sadece akşam yemeğine kadar oyalayabilirsiniz. Ekonomik kriz ile gelen ekonomik kriz ile gider ve Türkiye uzun zamandır bir ekonomik kriz içerisinde.

Tam da böyle bir ortamda sancılı bir seçim sürecinden geçiyoruz çünkü ne iktidar ne de muhalefet kanadı %50+1’i sağlayacak durumda. Bunun uzun uzadıya konuşulacak birçok sebebi var fakat asıl üzerinde durulması gereken bu şartı sağlamak için kurulan ittifakların bileşenleri…

AKP iktidarı 20 yıl boyunca Siyasal İslamcılık ile Türkiye’yi gerek iç gerekse dış politikada güven vermeyen dengesiz bir çizgide tuttu. Türk kimliğinin değersizleştirilmesi için türlü türlü açılımlar yapan iktidar, dış politikada ise akılcı olmaktan uzak bir tutum sergileyip Türkiye’yi iyice Orta Doğu ülkesi hâline getirdi. Bugün ak dediğine yarın kara diyen tek adam bu seçimde ise ittifakını öyle izahsız bir hâle soktu ki içerisinde bulundukları kaybetme korkusunu görmemek mümkün değil.

Hizbullah’ın siyasi kolu olan Hüda-Par ile beraber boy gösteren AKP, seçimi kazanmak uğruna her şeyin mubah olduğunu düşündüklerini topluma duyurmuş oldu. Oysa biz sandığa gideceğiz, savaş meydanına değil.

Tek bir güvenlik makalesi okumadan İçişleri Bakanı olan Süleyman Soylu çıktı dedi ki “15 Temmuz, fiili darbe girişimiydi. 14 Mayıs 2023, Türkiye’yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların her birini bir araya getirerek oluşturabilecek siyasi darbe girişimidir…”

Görevi gereğince bakanlığa bağlı iç güvenlik kuruluşlarını idare etmek suretiyle ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, yurdun iç güvenliği ve asayişi, kamu düzenini ve genel ahlakı, Anayasa’da yazılı hak ve hürriyetleri korumak olan bakan bir seçimi siyasi darbe girişimi olarak nitelendiriyorsa o ülkede demokrasiden bahsedilebilir mi? Bu seçimler kime ne kadar güven verecek? Kaybetmeleri hâlinde neler yaşanacak? Biz vatandaşların güvenliğini o gün bu bakan mı sağlayacak? Devlet bizim devletimiz mi yoksa AKP hükümdarlığını sürdürme görevini üstlenen bir araç mı?

Tam da bu sebeple sandığa giderken şunu kendimize hatırlatmalıyız; bizler böylesi yozlaşmış bir yönetimi hak etmiyoruz. Bizler her fırsatta iktidar mensupları tarafından tehdit edilmeyi hak etmiyoruz. Bizler normal şartlarda bir araya gelmesi mümkün olmayan partilerin demokrasi naraları atarak aklımızla alay etmesini hak etmiyoruz. Bizler 14 Mayıs’ta sandığa demokrasinin yeniden tesis edilmesi için, desteklediğimiz partilerin oy hesabı yapmadan kendi ilkeleri ile var olabilmeleri için kısaca mevcut sistemden kurtulmak için gidiyoruz. Bizler aslında tekrardan seçme ve seçilme hakkımızı kazanmak için sandığa gidiyoruz.

Biliyorum içimize sinmeyen çok şey var, biliyorum hak etmediğimiz çok şey yaşatıldı fakat şunu da biliyorum ki eğer bu seçimde iktidar tekrardan bir zafer elde ederse bir daha böylesi bir fırsatı bulmak pek de kolay olmayacak. Bu bilinçle her bir vatandaşımızın cumhuriyetimize sahip çıkmasını diliyorum. Bu sistem değişecek ve egemenlik tekrardan milletin olacak.

Esenlikler.

YAZAR

Sinem Saka

EDİTÖR

ekrem müftüoğlu

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir