Kuzgun

Kasvetli bir gece ben takatsiz düşünürken
Mushafta unutulan hikmetle alakadar,
Öne eğilen bir baş, bir tıkırtı, bir telaş
Kapımı yavaş yavaş sanki çalan biri var.
“Bir misafir herhâlde, yoksa başka kim çalar?
Bir misafir, o kadar…”

Ah, o hazin Aralık, hatrımdadır apaçık,
Bir közden her parçacık eriyordu berkarar,
Hani nerede yarın ve cevabı kitabın
Ve sonu ızdırabın, azabımdı Şulebar.
Meleklerce konulmuş güzel adı Şulebar…
Artık ne bir ismi var…

Mor perdenin ipeksi, müphem ve mahzun sesi
Titretince kalbimi hücum etti korkular,
Dinince kalbim işte, tekrarladım aheste
“Bir misafir, girişte, saati pek manidar
Yalnızca bir misafir, öylece yalvar yakar,
Misafirdir, o kadar…”

Kalkınca birdenbire, seslendim misafire
“Beyim, veya hanımım” dedim kibar mı kibar,
“Uzanmıştım odamda, uyuyacaktım tam da,
Siz böyle bir ortamda, sessiz geldiniz zaar,
Bu yüzdendir duymamam” -açılınca kapılar;
Sonsuz zifir, o kadar…

Karanlığa bakarak, meraklandım korkarak,
Bir düş gördüm, bir düş ki tüm fanilere ağyar.
Sükûtta ne kesilme ne cesaret dilime
Yalnızca bir kelime fısıldanan “Şulebar?”
Bir yankı fısıltımın tam ardından “Şulebar!”
Yalnız tekrir, o kadar…

Döndüm odama geri, ruhum tattı azeri,
Sonra tekrar tıkırtı, biraz yüksek, bir miktar…
“Bu sesin zannedersem kaynağı şu pencerem,
Durup görelim madem ve çözülsün bu esrar,
Kalbim sükûnet bulsun ve çözülsün bu esrar;
Bir rüzgâr bu, o kadar…”

Kaldırınca panjuru, içeriye dosdoğru
Bir kuzgun girdi kadim zamanlardan yadigâr.
Öyle mağrur baktı ki dakika durdu belki,
Bir soylu gibi sanki otururken muvakkar,
Athena’nın büstüne tünekledi muvakkar…
Tünekledi, o kadar.

Yüzü bu kara kuşun, çehremdeki soluşun
Dermanı oldu bir an, seslendim bidâr, bidâr
“Kırpılsa da sorgucun kesin cesur olduğun
Yurdun var mı ey kuzgun, söyle korkunç ihtiyar,
Geldiğin karanlıkta seni nasıl anarlar?”
Dedi ki kuzgun “Zinhar.”

Abes olursa olsun, şaştım bu hantal kuzgun
Nasıl konuşabildi böylesine aşikâr?
Yoktur bir duyan bile, kapı üstünde böyle
Bir kuzgun gelsin dile, tüneklesin muvakkar
Bir heykelin üstüne, kuş veyahut canavar,
Üstelik adı “Zinhar.”

Kuzgun tek bir söz edip, dururken garip garip
O tek sözle ruhu da ağzından etti firar,
Hiç pırpır etmeyerek söylemedi söz bir tek,
Ta ben konuşana dek “Nasıl gittiyse dostlar,
Ümidim gibi senin de terkine bir gün var,
Dile geldi kuş “Zinhar.”

Bu sözü böyle uygun nasıl söyledi kuzgun…
“Hiçbir şüphe yok dedim bu söz ona yadigâr.
Eski, kederli olan sahibinden tek kalan,
Bir söz bu şarkılardan, bir sözcüklük şarkılar”
Durmaksızın söylenen hüzünle tekrar tekrar:
“Katiyen, asla, zinhar.”

Bakarak konuğuma, oturdum koltuğuma.
Kuzgunun nazarıyla ruhum hâlâ bahtiyar.
Latif koltuğa sindim, düştüm düşlere kendim
Ve düşündüm bu kadim kuşun bir sırrı mı var?
Kimdir bu korkunç kuzgun, nerden çıktı bu gaddar?
Ve ne demek şu “Zinhar.”

Tahmin ettim evvela ve ses etmedim asla,
Damladı yüreğime kuşun gözlerinden nar.
Bu tahminler üzere düşünürken avare,
Yaslanmıştım mindere, üzerimde ışıklar…
Onu hatırlayan bu mor mindere o tekrar
Yaslanmayacak zinhar…

Havanın arttı pusu ve bir tütsü kokusu,
Ellerinde tütsülük, melekler katar katar…
Haykırdım “Sefil!” diye, “bu Tanrıdan hediye,
Artık sırt dön maziye, sona ersin acılar;
İç ve sırt dön maziye, bu iksirde şifa var.”
Dedi ki kuzgun “Zinhar!”

“Kâhin!” dedim, “Bir şeytan, veyahut kuş da olsan
İster iblis göndermiş olsun ister bir rüzgâr,
Bu amansız bu cüda bu büyülü sahrada,
Söyle bana şurada, konuş, ikrar et, ikrar…
Lokman’da merhem var mı, söyle, izhar et, izhar…”
Dedi ki kuzgun “Zinhar!”

“Kâhin!” dedim, “Bir şeytan, veyahut kuş da olsan
Hiç olmazsa tapılan Tanrının bir hakkı var…
Söyle, ruhumda keder, uzak cennette eğer
Şulebarla beraber olursam ben berhudar,
O nadide Şule’ye açılır mı bu kollar?”
Dedi ki kuzgun “Zinhar!”

“Bu son sözün, artık git;” feryat ettim, “ey ifrit,
Seni bekliyor rüzgâr ve karanlık kıyılar,
Çek git artık büsbütün, kalmasın hatta tüyün;
Beni tek bırak bugün, kapıma gelme tekrar;
Çek gaganı göğsümden, kalbimi delme tekrar!”
Dedi ki kuzgun “Zinhar!”

Kuzgun uçmayıp asla, duruyor öyle hâlâ;
Athena’nın büstünde muvakkar mı muvakkar…
Gözleriyle bu iblis, rüya gören bir habis.
Ve zemine bir akis düşürüyor ışıklar,
Zemindeki akiste ruhum yatıyor haksar
Ve kalkmayacak “Zinhar!”

YAZAR

Edgar Allan Poe

ÇEVİREN

Mevlüt Kaan Akçatepe

EDİTÖR

Sinem Saka

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir