Üçgendeki Tezgâh

Eski Jitemci merhum Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in “Üçgendeki Tezgâh” isimli bir kitabı vardır. Dönemin Türkiye’sinin yatırıldığı tezgâhı yorumlayıp üçgenin kenarlarını kendince açıklamış ve dönemin olaylarını tanımlamıştı. O dönemler bazı kurumların günümüze nazaran daha güçlü olduğu dönemlerdi. Bir kaza olduğunda ortalığa saçılan, dökülen suç unsurlarının incelenmesi için üstüne giden, ülke tartışmalarının ciddi bir şekilde ve yürütme organının yüzüne karşı yapıldığı bir meclis, suç işleyen, iştirak eden kim olursa olsun adli süreç başlatan yargı kurumları vardı ve yargı siyasetin yörüngesinden bağımsız bir şekilde hareket hâlindeydi. Tabii hiç şüphesiz o dönemlerde siyasi partilerin hiçbirinin tek başına ezici bir şekilde iktidara gelememesinin etkisi büyüktür. Günümüz Türkiye’sinde Ersever’in çizdiği üçgenden farklı bir üçgen vardır. Mesela Ersever’in çizdiği üçgen dik açılı üçgen ise günümüzdeki ikizkenar üçgen diyebiliriz.

Geçtiğimiz aylarda bir amiralin üniformasıyla ve makam aracıyla tekkeye gittiğine şahit olduk. Bir insan elbette ki inancının gerektirdiği ibadeti yerine getirebilir ama devletin kritik bir kadrosunda bulunan birisi bunu bir cemaatin, tarikatın mekânı yerine kamuya ait bir camide yerine getirmelidir. Başkentin orta yerinde gündüz gözüyle mevzu bahis komutanımız bu rahatlığı sistemin ona sağladığı koşullardan buluyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin subay-astsubay ataması ve tayinine Millî Savunma Bakanlığı’nın dahil olması kararı alındı. Yani bir parti genel başkanının atadığı şahıs tarafsız olması gereken silahlı kuvvetlerin personel teminini ve tayinini yapacak. Bununla birlikte askeri öğrenci alımında önemli bir şart olan “irticai ve bölücü görüşleri benimsememiş veya bu faaliyetlere karışmamış olmak” şartının kaldırılması tarikat ve cemaatlerin ordu bünyesine kolay yoldan nüfus etmesini kolaylaştıracak adımlardı. Bütün bunların dışında genel olarak farklı kurumlarda da tarikat yapılanmaları Türkiye’nin bir gerçeği olmuş durumda. “Falanca kurumda filanca tarikatın mensuplarından alım yapılıyor” şeklinde ifadeler, konu hakkında konuşan insanların olmazsa olmaz cümlesi oluyor ve daha da vahimi bu tablo halk nazarında normal karşılanıyor. İşte bütün bunların bir sonucu olarak amiraller, generaller, devletin stratejik konumlarında bulunanlar tekkeye de gider tarikat mensubu da olur.

Eskilerin suç örgütü kurmaktan yargılanan ve hüküm giymiş ve tanınmış bir ismi “Bir kamera, bir tripoda yenileceksiniz.” diyerek önemli mevkilerde bulunan yetkililerin birden fazla kalemde suç işlediklerine dair çarpıcı açıklamalar yapıyor. Söylenenler doğru ya da yanlış olabilir. Bunun araştırılması için yargı organlarının harekete geçmesi gerekirken atılan bir tweete, söylenen basit bir söze derhal harekete geçen Türkiye Cumhuriyeti yargı organları bu çok ciddi iddialar karşısında eli kolu bağlı durumda. İddialar arasında ismi geçen İçişleri Bakanı ise “Savcıları tutan yok, beni soruştursun.” diyerek meseleyi geçiştirmeye çalışıyor. Hayır sayın bakan, savcıları tutan var. Soruşturma için dört yüz tane milletvekili onayı gerekiyor ama siz masum olduğunuzu söylüyorsanız gönül rahatlığıyla istifanızı da sunabilir ve soruşturma için savcılara kolaylık sağlayabilirsiniz. Yargı sistemini sizin tarafınızdan değiştirildi, hakimler-savcılar sizler tarafından atandı ve bütün bu düzenin kurucuları olarak kurduğunuz düzene güvenebilirsiniz. Yok eğer diyorsanız, “Bizim düzenlediğimiz sistem suçluları olduğu kadar masumları da cezalandırıyor. Bundan dolayı çekiniyorum.” o da sizin sekiz-on yıl önce sert sözler ile eleştirdiğiniz ama şimdi bakanlığını yaptığınız mevcut iktidarın birçok insanın canını yakan kusurudur.
Evet, en ufak eleştiride bile insanlar ceza alıyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut İçişleri Bakanı’nın, mevcut iktidar partisine karşı, on yıl önceki çekinmeden yaptığı eleştirileri günümüzde insanlar yapamıyor ya da çekinerek yapıyor. 21. yüzyıl modern dünyasının insanında bu çekinmeyi yaşamasının, geleceğiyle oynanacağını düşünmesinin ayıbı da yine aynı iktidarındır. Her geçen gün, literatürde “milletin vicdanı” ve “millet adına” olarak geçen, “bağımsız” mahkemelere güven düşüyor. Uyuşturucu kullanımının yasak olmasına ve cezası bulunmasına karşı yandaşlar bu maddeleri kullanımdan yargılandığında serbest bırakılıyor. Bunun en önemli ve tek sebebi de siyasetin yargı yörüngesinde olması gerekirken yargının siyaset yörüngesinde hareket etmesidir. Bu böyle devam edecek olursa hukuk biliminde sistemleri şu şekilde güncellemek gerek:

1-) Anglo Sakson Hukuk Sistemi

2-) Kıta Avrupası Hukuk Sistemi

3-) Türkiye’de İktidara Gelenin Hukuk Sistemi.

Sonuç itibariyle “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz.” anlayışı ile kurulan cumhuriyet, günümüzde hem şeyhler memleketine dönüşmüş hem de şeyhler, çeteler ve pudra şekercileri üçgenine hapsolmuştur.

YAZAR

Ömer Faruk İşbilir

EDİTÖR

Zeynep Gökçe Azman

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir