Zamanın Şeytanlığı Üzerine

Bir duvar bazı sesleri geçirip bazılarını geçirmiyorsa bu yeni bir dildir.

Zaman, kıvrak ve diri vücuduyla kendimize her şeyi yapabilme fırsatını veriyor. Bu şeytanın fısıltısı değilse nedir? Meydan okuduğumuz, dövüşmeye hazırlandığımız, aynı zamanda bize şahitlik etsin diye yalvardığımız zaman, yaşadığımıza ve öldüğümüze tek ortağımız değil midir?

İçimdeki karanlık büyüyor ve onu hizalamaya çalıştıkça bu hareketliliğin içinde daha fazla savruluyorum. Hissettiğim, sanki evrimsel süreç içerisinde atalarım tarafından kodlarıma aktarılıp keşfedilmeyi bekleyen gizil bir duyguydu. O an böyle tanımladım ve tamamlandığımı hissettim. Binlerce yıl ötesine gidip onların, etrafı ve kendilerini nasıl duyumsadıklarını hissetmiş gibiydim. Bu duygunun ertesinde uyandım, metrobüse bindim ve eve gittim. Metrobüse binip eve gitmem gerekir miydi? Hissettiğim sahte veya gerçek o değişimin/seçimin kendisiyle zamanın kendiliğinden gelen ikincil bir işlemine ihtiyaç duymadan dolaysız bir ilişki kurmam neden bu kadar imkânsız? Ya da zamana direnen nedir? Basit bir adamın, çok düşünmeden ama buna kendinde bir yer edindirerek her hafta sonu gidip aynı mezarı temizlemesi mi yoksa benim sıktığım her merminin söneceği yeri düşünerek onu gitgide sona yaklaştırmam mı? Her seçimin, her değişimin anlamını aldığı tek yer o akışkan nehirden başkası değil. Her şeyi büken, türlü türlü suretlerde bize tekrarlatan ve hareketi sadece kendisiyle var eden ondan başkası değil. Gerçekliğin ispatı da onun döngüsel olup olmaması ihtimaliyle alakalı, bize binlerce yüzle gelip kanımıza karışan seçincelerin varlığı ise zamanla alakalı. O hâlde neden bugün öldürdüğümüz ve yarın susayarak seviştiğimiz her şey bizim değil de zamanın kendi eylemlerinden başkası olsun?

Eğer bir matematik işlemi olsaydım zaman benim için bir şey ifade etmezdi. Ancak zaman, yaptığım tüm seçimlerin habis ortağından, her şeye tecavüz eden ve doymak için gövdesiyle soğuran iblisten başkası değil. Kanım akıyor ve kuruyorsa, tövbe ettiğim yatağa tekrar şehvetleniyorsam, yasını tuttuğum her ölü bir gün ölmeyi bırakıyorsa hepsi onun türlü yüzlerle boynuma dolanmasındandır. Alak, bir deve sahibinin devesini geri döneceğini bilerek bırakması anlamına gelir. “Halekal’insane min ‘alak.”  Bize neden zamanı verdin, o kendimize her şeyi yapabilmemizin özgürlüğünü veren şeytanın fısıltısı değilse nedir?

İham

Eski, bir gün kendine doğru gerilmiş, gerimli mi gerimli epeski bir gün.

YAZAR

Berkay Yöndem

EDİTÖR

Elif Berra Kılıç

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir