Alman Milliyetçiliğinin Tarihî Serüveni: Modern Dönem Öncesi

ÖZET

Dünya tarihinin özellikle son iki yüz yılına damga vuran Almanların, bu ünlerini kazanmalarındaki en büyük etken, bir Türk milliyetçisi olarak tabiri caizse Dünya’nın dönme sebebi olarak nitelendirdiğim, beynelmilel ideolojilerin mensupları tarafından devrinin bittiği söylenen millet ve milliyetçilik mefhumudur. Bu bağlamları göz önünde bulundurarak milliyetçilik denilince akla ilk gelen milletlerden biri olan Almanların milliyetçilik serüvenini inceleyeceğiz.

Anahtar Sözcükler: Milliyetçilik, Millet, Reform, Feodalizm

Görsel

Giriş

Hüseyin Nihal Atsız; her millet için tarih anlayışının farklı olduğunu, Fransız’ın tarihe “vatan tarihi” olarak bakarken bir Arap için tarihin “millet tarihi” olduğunu söyler.¹ Yahudi tarihçi Hans Kohn’un “Doğulu-Batılı” milliyetçilik tipolojisinde de göreceğimiz üzere bu tarih anlayışı milletlerin, milliyetçiliğe olan bakışını şekillendirmiştir. Araplar göçebe oldukları için soy, etnik bağ gibi kavramları millet anlayışında birincil öge olarak görürlerken Fransızların millet olma sürecinde belirli sınırlar içerisinde yaşayan insan topluluğunun ana etken teşkil etmesi millete, bununla birlikte milliyetçiliğe bakışlarının teritoryal düzlemde olmasına neden olmuştur.²

Farklı sosyal bilimlere dayanan antropoloji biliminde çeşitli yaklaşımlar ve akımlar vardır. Bunların arasında temel iki yaklaşımı difüzyoncular ve evrimciler oluşturur. Difüzyoncular keşiflerin, kültürel gelişmelerin bir bölgede belirli bir tarihte ortaya çıktığını, oradan da dünyaya yayıldığını söylüyorlardı. Evrimcilerin kuramı ise, toplumların benzerliklerini insanın her yerde insan olduğu için çevrenin ve algıların benzerliğinden dolayı düşünsel gelişiminde aşağı yukarı aynı şekilde gelişeceği üzerine kuruluydu. Dünyanın birbirinden alakasız yerlerinde toplumların pagan inanca tabi olması buna örnek gösterilebilir.³

Psikolog Dean Simonton da icatların ortaya çıkabilmesi için üç faktörden bahseder: “Deha, şans ve zamanın ruhu”⁴ Telefonun birbirinden bağımsız yerlerde, yayılamayacak kadar kısa sürede birden fazla kişi tarafından icadı buna delildir. Milletler ve Milliyetçilikler konusunda ben de evrimselciler ve Dean Simonton gibi düşünüyorum. Her milletin ortaya çıkış hikayesi, millet olmalarına vesile olacak unsurları evrimsel süreçte gelişmiştir. Milletin üyelerinin aidiyet bilinciyle hareket etmesine neden olacak sebepleri bu bilgiler ışığında değerlendireceğiz.

Orta Çağ’dan 18. Yüzyıla Kadar

Orta Çağ Avrupası’nda millet; hanedan etrafında merkezlenen, belirli bir bölgeye bağlı olan⁵, topluluk oluşturma faktörlerinin mitlerle açıklandığı ve kolektif bilince erişilebilmesi için gerekli bir kavram olarak önümüze çıkıyor.⁶ 1500’lü yıllarda ulusal mitleri tarihsel bir temelde toplayan, geliştiren ve formüle eden hümanistler⁷; Arminius mitini⁸ kullanarak ulusal kahramanlarını yarattılar. Bu etnik atıf ile birlikte daha sonra değineceğim Alman romantiklerinin dil-millet üzerine yaklaşımlarını göz önünde bulundurduğumuzda Alman milliyetçiliğinin doğuşu itibariyle coğrafi konumunun tam tersine öze dayalı/etnik, doğulu bir milliyetçilik olarak ortaya çıktığını görüyoruz.⁹ Bununla birlikte milliyetçiliğin köklerini neden modern dönem öncesinde aramamız gerektiği sorusunun cevabını buluyoruz.¹⁰  Bu tarihsel bağlamda, Orta Çağ’da zaten bilinen etnik stereotipler Avrupa’da yaşanan yeni bir nitelik kazanmıştır.

Orta Çağ’ın sonlarından erken modern döneme geçişte millileşme süreci hızlanmıştır fakat zaten Habsburg hanedanının Almancayı resmi dil olarak kabul etmesi¹¹ ve 1512 yılından itibaren imparatorluğun adının “Heiliges Römisches Reich Deutscher Nation” yani “Alman Milletinin Kutsal İmparatorluğu” olarak kullanılması toplumun üyelerinin milli aidiyetin farkında olduklarının kanıtı niteliğindedir. Bu millileşme sürecinin hızlanmasında reform hareketlerinin ve feodalitenin yıkılmasının etkisi büyüktür.

Reform Hareketlerinin Milli Bütünlüğe Etkisi:

Kilisenin Avrupa’da mutlak hâkimiyetinin olduğu Orta Çağ’da milli semboller dini motiflerden ibaretti. Fakat Martin Luther’in İtalya’daki papalığa karşı başlatmış olduğu “dinde reform” akımı ile birlikte Alman birliğini kurmak isteyip kendisine destek veren Alman prensler, din adamları nezdinde Luther ulusal bir kahraman hâline gelmiştir. Alman prensliklerinin Luther hareketi ile birlikte Katolik Habsburglara karşı isyan etmesiyle birlikte imparator Şarlken 1546 yılında sefere çıktı ve iki yıl sonra Katolik mezhebin imparatorluğun resmi inancı olduğunu ilan etti. 1552 yılında tahta yeni çıkan Fransa kralı II. Henry ile birlikte iş birliği yapan Alman prensleri, tekrar ayaklanarak Şarlken’i tekrar masaya oturtmak zorunda bıraktılar. Protestanlığın 1555 yılında imzalanan Augsburg antlaşmasıyla Alman prensliklerinin özerkliği onaylandı ve her prenslik Katoliklik ile Protestanlık arasında seçim yapma özgürlüğüne sahip olacaktı. Bu antlaşmayla birlikte gelişen süreçte Protestanlık, Almanların resmi milli mezhebi hâline geldi.¹² Dinde reform hareketiyle birlikte İncil’in Almancaya çevrilmesi, kilisenin papalık ile ilişiğinin kesilip devlete bağlanması Almanlara özgü bir Hristiyanlığı meydana getirmiştir. Bu çeviri ayrıca, yerli lehçelerdeki farklılıklara hükmedecek bir Yeni Yüksek Almanca ile birlikte, yazılı Almancanın standartlaştırılıp düzenlenmesine de hizmet etti.¹³ Gelişmeler neticesinde savaş durumlarında siyasi propaganda aracı olarak bir Alman milletine rastlayabiliriz. Bu propaganda özellikle Türklerle yapılan savaşlarda kendini gösteriyordu. Kedouri’nin milliyetçilik üzerine yaptığı tespitlerde görüldüğü üzere, din geleneksel toplumun temel bir bileşeniydi ve modernlik zamanlarına kadar din ile milliyetçilik müttefiklerdi.¹⁴ Böylece savaşan unsurların motivasyonlarını büyük ölçüde din oluşturuyordu. Fakat karşıtlığı oluşturan unsurlar Hristiyan ve Müslüman değil, “Alman” ve “Türk” idi, böylece bu durum savaşı millileştirdi. 16. ve 17. yüzyıllarda Alman’ın Hristiyan ile büyük ölçüde aynı olduğu göz ardı edilmemelidir, bu da dini sınırlamanın önemli bir rol oynamaya devam ettiği anlamına gelir.¹⁵ 17. yüzyılın sonlarına doğru bu milli söylem ortadan kalkmadı ancak milli sınıflandırmalar, bölgeselleşme ve mezhepleşme süreçlerinin gerisinde kaldı. Schmalkaldic ve Otuz Yıl Savaşında, Protestan taraf, mezhepçi siyaseti kasıtlı olarak Alman soyunun çağrıştırılması ile birleştirdi. Bu araçsal millileşmeye rağmen, çatışma kümesi dini olarak kalmıştır.

Feodalizmin Yıkılmasının Millî Bütünlüğe Etkisi:

17. yüzyılda Almanya’da üç yüzü aşkın siyasi birim vardı. Bu durum feodal düzende ticaret hacminin büyümesinin engellenmesi demekti. Bir tacir, ticaret ilişkisi kurduğu yerlere gidebilmek için pek çok feodal beyliğin topraklarından geçiyordu. Siyasal birliğin eksikliği hem ticaret yollarının güvensizliği hem de yüksek vergi ücreti anlamına gelmekteydi. Bu problemin çözülmesi için feodalitenin yıkılıp yerine merkezi bir otoritenin geçmesi gerekiyordu. Merkezi otoritenin güçlenmesi ise milli şuurun oturmasını sağlayacaktı.¹⁶ Marksist tarih yazımının milletin milliyetçiliği değil, milliyetçiliğin milleti yarattığı savını ekonomik ilişkiler ile temellendirmesinin, milliyetçiliği “burjuva ideolojisi” olarak görmesinin temel sebebi de bu olay örgüsüdür. Burjuva sınıfının, gelişen ticaret ve endüstri ile birlikte sermayesi için (Kapital) tehdit olarak görünen feodaliteye karşı milli birliğin sağlanması yönünde güçlü prensler ile iş birliği yaptıklarını iddia ederler.¹⁷

17. yüzyılın başlarından beri egemenlerin çevresinde gelişen ve ağırlıklı olarak asiller ve burjuva sınıfı mensupları tarafından ziyaret edilen dil cemiyetlerinde, enstitülerde ilh. milli fikirler üretildi. Hem söz konusu yaşam ortamının yurtsever (Patriotizm) gelişimini hem de Almanca konuşulan bölgelerde Alman milli kültürünün ahlaki tasarımını kapsayan erdem kurallarını inşa ettiler. Bu fikirler diğer dil cemaatlerine göre üstünlük iddiasıyla ilişkilendirildi. Bu girişken kurumlar daha önceki sözlü milli söylemin (destanlar, atasözleri ilh.) ötesine geçmiştir. Ancak milliyetçilikleri küçük, ağırlıklı olarak dini (Protestan) imgelerle sınırlıydı ve orada bile din, 17. yüzyılın ikinci yarısına kadar algı ve eylem motifleri için birincil sorumluluğunu korudu.¹⁸

Otuz Yıl Savaşı’ndaki bölünmelerin aşamalı olarak üstesinden gelinmesi ve 18. yüzyıl itibariyle Türklerin Orta Avrupa’ya yönelik tehdidinin sona ermesi, Habsburglar için bir rahatlama anlamına gelirken Lutherci fikirlerin egemen olduğu dini-etnik “kalıtsal düşman”a karşı dini bir ittifak ihtiyacı ortadan kalktı. Türklerle yapılan savaşlar, XIV. Louis’in fetihleri ve İspanyolların Miras Savaşı’ndan kaynaklanan imparatorluk tehdidiyle değiştirildi. Hıristiyan-Müslüman karşıtlığının yerini Habsburglara karşı Katolik Fransa aldı. Aynı zamanda Aydınlanma, elit arasında Hıristiyanlık motivasyonlu sadakat ilişkilerinin etkinliğini sınırladı ve böylece vatandaşı kademeli olarak kutsallaştırmanın temelini attı. Bunu izleyen dönemde Habsburg Hanesi’nin gücünün büyümesi ve imparatorun ve imparatorluğun birlikte yüceltilmesi, vatanseverlikte yükselişe yol açtı.¹⁹

18. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan Alman romantizmiyle birlikte Alman milliyetçiliğinin modern temellerinin atıldığını göreceğiz. Alman romantizminin Alman milliyetçiliğine olan etkilerinden ise bir sonraki yazıda bahsedeceğiz.

KAYNAKÇA:

  1. Hüseyin Nihal Atsız, Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar
  2. Hans Kohn, Western and Eastern Nationalism
  3. Bozkurt Güvenç, İnsan ve Kültür
  4. Dean Simonton, Multiple Independent Discovery & Creativityin Science
  5. John Armstrong, Milliyetçilikten Önce Milletler
  6. Joachim Ehlers, Mittelalterliche Voraussetzungen für nationale Identität in der Neuzeit
  7. Hümanistlerin Türk karşıtlığı ile ilgili bakınız: Cem İdem, Aydını Olmayan Millet
  8. Arminiusileilgilidahafazlabilgiiçinbakınızhttps://www.britannica.com/biography/Arminius
  9. Hans Kohn, a.g.e
  10. Daha fazla bilgi için bakınız: Anthony Smith, Etno-Sembolizm ve Milliyetçilik
  11. John Breuilly, ‘Reflectionson Nationalism’, s. 72.
  12. Önder Kaya, Roma İmparatorluğu’ndan Hitler Almanyası’na Avrupa Tarihi Üzerine Yazılar
  13. Mary Fulbrook, Almanya’nın Kısa Tarihi
  14. Anthony Smith, Seçilmiş Halklar
  15. Dieter Langewiesche, Nation, Nationalismus, Nationalstaat: Forschungsstand und Forschungsperspektiven
  16. Alaeddin Şenel, Siyasal Düşünceler Tarihi
  17. Marksistlerin milliyetçiliğe bakışı hakkında daha fazla bilgi için bakınız: Eric Hobsbawm, Milletler ve Milliyetçilik
  18. Ute Planert, Nation und Nationalismus in der deutscher Geschichte
  19. Christoph Priegnitz, Vaterlandsliebe und Freiheit. Deutscher Patriotismus von 1750 bis 1850

YAZAR

Furkan Fidan

EDİTÖR

Zeynep Gökçe Azman

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir