Şehir ve Yaprak, Senir ve Toprak
heder ve mağrur
yürüdü genç adam
başı mohaçlarda, gönlü boğaçlarda
dere kenarı tokaçlarda
at takırtılarıynan dolu
meydan savaşlarda
ve taçlarda
ki
istemez,
istemez kendini hür sanan performans sanatçıları özne değildir çünkü
istemez
ruhu bir ırmaktır sanki
akar yukarda dağların arasından
gözündeki yaşlarına
kara kara kaşlarına âlem sığar
bir de dağlar kızı reyhan
reyhan sığar
kekik kokulu koyaklardan nadide
reyhan
asırdîde hayran
yemenisine reyhanın
al yemenisine
asırdîde çınarlar ki
hepsi birer imparatorluk keyfiyetiyle
gölge etmeye değil
heybet etmeye gelmenin simgesiler
dünyanın tımar edilmiş ruhlara
eninde sonunda o ruhlara kalacağını haykırır gölgesizlikleri çınarların
serpilip devinmenin nişanesi çınarların
bir sarıklı odman çıkar içinden
bir edebalı
türkmen başı
hem maraşın edebalı
hem taşkentin
ikisi bir öylece akar dururlar ayrı ırmaklarda
kavuşur selamlaşır ayrılırlar cihana amuderyadan
cihana amuderyadan ha bu fezadan
türkçe bir esinti olarak
karışırlar kasr-ı kâinata
huyları mavi
sular durulur derler ya
durulmaya niyeti yok bunların
türküye isyan için değil, elbet türk onlar
cihanı serinletesiye dek kararları var ki akacaklar
bu dünya soğuyacak gülüm deyişine değil nâzımın bu
bu dedenin ferahfezası
goethe’yle kınalızâde’yi buluşturan bir serinlik bu
buluşturup ok gezleten
ruh terleten
ki telaşsız
birer inci hepsi câna safa
sadağa vefa
birer inci
haydi git evladım uğurlar ola diyerek uğurlanmıştır ikisi de
hâmuş edecekler bülbülleri
ağlatılı değil
ağartılı bir şırıltı bu
meykir’deki akpınar’ın da karışıp
kâr etmez ahım sen gülizare diye serenatlar yaktığı
ağartılı bir şırıltı
ağartılı bir şırıltı lafını ferahlık olduğunu bilerek karşılayacak tüm türkistan eceleri
-sarıkızın ağartısı canlara şifadır ya-
cöllük dedenin simenteri de bir sarıkızdır
balasagunlu rövşeninki de
o simenter mi bilinmez
işte hâmuş ettiler bülbülleri
arz-u feza ve münderecatı şaşkın bu hâle
memed’e el ediyordu, yıldız da orada
vurma gelden vur ilahi nevakâr edasıyla diyen
o coşkun ırmaklardan bile heyecanlı yıldız da orada
suspus
görüyorlar ki hep jale bülbüllerin gagalar
-gagası olmaz ya bülbüllerin bir dil-i cihan-ârâdır o-
şivekâr bülbüllerin
sustular çünkü hayretteler bülbüller
tehayyera fil ukûl okuyorlar
toy görmemişiz boşa ötermişiz
ya delîle’l-mütehayyirin nice hâlettir bu
toy buymuş da bilmezmişiz
bu toya ötülmez zevk edilir
daha kırılmaz zevrak-ı derûnumuz bir şuh-i sitemkâr gülden ötürü
daha kırılmaz
toy bu
bak oğuz han ne güzel oynuyor
kopuzla soyluyor ruh-i korkut
toy bu.
esir alınmış hayatların diyeti olarak çağıldayacaklar
türk illerinde
esir alınmış nice hayatların
hürriyet ve istiklal çağıltılı kuşlarla
bir kırpıntı bohçasından nebean edecek kuşlar
bir güz için prelüt değil artık onlar
bir bahar için tevellüt.
yaşatan.
işte gece garlarında beklenilen tren tren
rıhtımlara dökülüp saçılan
işte namık kemali selamlıyor ırmaklar
ve tireli hakan
gülüyor.
hemnefes atar kalbi bu iki ırmağın
hacerin “zem! zem!” dediği şevk-engiz çağıltı
bir de onlar
hemnefes
âdet-i arziye fevkinde bir gaybî cennetten
yıldızları hüznü ordan fırlatıp
şehir kabristanı seyreyle gönül
şehir bir gün şirkâlûd buldu yüzündeki âsâr-ı medeniyeyi ve
sildi pâk eyledi vechini
-ki küllü şey’in hêlikün illa vecheh-
ve tabiat bütün ihtişamı insicamıyla göründü
musa tur’da sanki
-san’at-ı ilahiye-
elsine-i cemîâ konuştu tanrı
schiller taklit etti bunu
behzat nakşeyledi
bir nüshası da insanlığa verildi
ve feyruz
okudu kitabı.
YAZAR
Mehmet Enes Söyler
EDİTÖR
Ekrem Müftüoğlu
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!