Küllük

“Ruhu anlamlı kılan şeyle onu özgür bırakan şey aynı” derler. Sanırım ölüme bir güzelleme bu, öyle olmak zorunda diğer her şey gibi. Yoksul bir baba iseniz böyle cümleler hoşunuza gitmeli. Eğer oğlunuz hasta ise ve siz bir elinizde sigara, diğer elinizde karton içine konulmuş soğuk bir çay tutuyorsanız ve inadına siz güzel havaları severken gökyüzü gri ise, bu boktan havada bir kırık bankta oturuyorsanız inanmanız gerekir böyle cümlelere. İnanmak yetmez, iman etmelisiniz. “Böyle afili bir cümleyi kurmak için kim ne yaşamış olmalı?” demelisiniz. Kafanda bir soru işareti görmesem de cevap vermeliyim. Hastanede bir çocuk var. Kanser imiş. Ben de babasıymışım. İyileşebilirmiş. Ama para lazımmış. Ne kadar istersin? Çok! Maaşımın yarısına ortak ederim. Yeterli değil. Hepsini al, ben yemeden de yaşayabileceğime inanıyorum. Maalesef beyefendi, yeterli değil! Hadi ya, hadi ya, tüh. Ne yapılabilir peki? Kısa konuşmalar. Kısa yaşamlar. Çocuk hastanede kalacak kısa bir süre. Ben şimdi eve gideyim, kendime çay demleyeyim. Hava zaten kötü. Kırık bir bankta otururken neyi değiştirebilirim ki? Kendi çocuğunun hayatını kurtaramayan bir adam… Bunu yazsam TRT’de oynarlar. Belki para bile verirler. O zaman hastanede yatan ve bana baba diyen şu çocukla biraz daha ilgilenirler. Telefonum çalıyor. Arayan bir akrabam. Biraz önce parayı gönderdiğini söylüyor. Şimdilik bu kadar gönderebilmiş. Önümüzdeki ay yine bu kadar gönderecekmiş. Ne iyi adam. Başka kimse aramadı. Sigara parmaklarımın arasında bitti. Bir vakitler sayısal okuyan bir kız arkadaşım vardı. Dost sohbetinde sosyal bilimleri sofistike bulduğunu söylemiş, böyle düşündüğü için özür dilemişti. O gün de çay içiyordum. O bilim insanı oldu. Ben o gün gibi bugün de bir bankta oturmuş, sahip olduğu tek mirası kaybeden bir adam oluyorum. Çaresizlik, içten çürüterek kemikleri sızlatıp deriyi kaşındırarak ortaya çıkıyor. Ruhum dahi ağrıyor. Çaylarımız biterken ona “kelimeler” dedim. “Kelimeler gerçekliği yaratır.” Muhtemelen bir kitapta falan okumuşumdur. Ben o gün de böyle bir şey söyleyemezdim. Sonra devam ettim. “Algıladığın dünyayı kelimeler inşa etti. Sen sadece bir teknikersin. Senarist ise mimar.” Bunun da kitaplardan olması lazım. Acaba radyoloji ne taraftaydı? Bir bankamatik bulmalıyım önce. En başta ses vardı diyorlar. Hayır, kesinlikle hayır. Seslerin bugün bana yardımı yok. Önce para vardı. Sonra da bankamatik. Saatlerdir oturduğum banktan kalktığımda ayaklarımda bir hissizlik vardı. Sigarayı soğumuş çayın son yudumuna bıraktım, bardağı ise bankın kenarına. Hava soğuktu, ellerimi cebimden hiç çıkarmadım. Hastane girişine doğru yürürken yolda tek veya ailesiyle oturan insanlar görüyordum. Hepsinde aynı soğuk havanın yılgınlığı vardı. Ruhu geren bir solgunluk vardı yüzlerinde. İlkbaharı bekledikleri her hâllerinden anlaşılıyordu. Adamın birisi yolumu kesip sigara istedi. Çift dal verdim. Hava soğuk, tek üşüyen ben değilim ya. Tek dal verseydim bu kadar mutlu olmazdı, baya mutlu ayrıldı. Sonra ben ne halt ediyorum demiş olmalı ki hemen suratını astı. Durumun ciddiyetine yakışır değil. Sigara içerken elim üşüdü. Isıtmak için biraz nefes yeterli. Soğuk havalarda tinerciye bağlıyorum. Hâl, kıyafetim zaten uygun. Bizi böyle ciddiye de almıyorlar. Keşke bir sakal tıraşı olsaydım, ayakkabıları boyasaydım. Eski ama daha iyi olan paltomu giyseydim. Şöyle bir düşündüm de ben bile kendimi ciddiye alırdım. İşi daha çok kafamdaki siyah bere bozuyor. Bereyi hastane önündeki dilenciye verdim. Ne diyeceğini şaşırdı. Bankamatik önünde dokuz kişi var. Keşke bu kadar lafı sırada yapsaydım. Daha kolay geçerdi, bende laf çok. Hepimiz iklim değişiklikleri ve insan topluluklarından dolayı otuz-kırk yıla öleceğiz. Boşuna uğraşıyorum. Benim bir geleceğim yokken şu çocuğun ne geleceği olabilir ki? Nuh’un köylüsü gibi davranıyoruz hepimiz. Yarınlar böyle daha tasasız. Günümü planladım; sırada bekle, parayı çek, kafanı fazla yorma, kendinle konuşmayı bırak, Ahmet’in yanına git. Ah, dur, ona bir şeyler al! Çikolata mesela, ballı süt sevmiyor artık. Hastaneye kedi sokabilseydim Ahmet mutlu olurdu. Birileriyle görüş, Ahmet’e eski sayısalcı arkadaşlarından bahset, bir de iklim sorunlarından. Hasta yakınları ile sohbet edip yakınlık kur, onların sorunlarıyla ilgileniyormuş gibi yap. Yarın daha güzel olacak. Ahmet de.

YAZAR

Cengizhan Selçuk

EDİTÖR

Zeynep Gökçe Azman

1 cevap

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir