Padişah II.Mahmud tahta geçtikten sonra sadrazam olan Alemdar Mustafa Paşa, devlet ve halk üzerinde nüfuzu gittikçe artan ayanların gücünün farkına varmış ve onlarla bir anlaşma yapılması gerektiğini düşünüp, ayanları İstanbul’a davet etmiştir. Ayanların hepsi toplantıya katılmadı. Katılan ayanlar ise askerleriyle birlikte İstanbul’a geldi. Bir kısmı padişah tarafından kabul edildi, çeşitli hediyeler verildi. Bir kısmı ise sadrazam tarafından kabul edildi.
Osmanlı Devleti’nde XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren merkezi otoritenin zayıflamaya başlamasına paralel olarak devletle halk arasında irtibatı sağlayan mahalli ileri gelenler (ayan) yavaş yavaş önem kazanmaya başladı. Bunlar devletin içine düştüğü sıkıntıların ortaya çıkardığı boşluktan faydalanıp zamanla iktisadi ve siyasi ağırlıklarını daha da artırarak bulundukları bölgede güçlerini ve nüfuz alanlarını merkezi otorite aleyhine genişlettiler. XVIII. yüzyıla gelindiğinde ayan, artık devletin ve merkezi otoritenin karşısında önemli bir güç haline gelmiş, Anadolu ve Rumeli’de güçlü ayan aileleri ve hanedanlar teşekkül etmişti. Taşrada otoritesini tesis edemeyen devlet, bu güçlerin varlığını kabul etmek zorunda kalmış, onların birbiriyle ve devlet ile mücadeleleri sosyal yapıyı ve dengeleri bozmuştu.(İSAM)
Senedi İttifak’ta devletin şanlı zaferlerinden,fetihlerinden bahsedilir. Başlarda ne kadar kudretli olunduğuna ve birlik beraberliğe vurgu yapılır. Devlet ve taşradaki kişilerin veya kurumların çatışmasıyla çekişmesiyle bu durumun son zamanlarda bozulduğu ifade edilir. Çatışan ve çekişen iki grup ise yenilikçiler ve tutucular diye adlandırabileceğimiz iki gruptur. Yani padişah ve hanedanla değildir bu sürtüşme, devlet içindeki çekişmede Magna Carta’nın tam aksine bu iki etkenin üzerine bir çekişme veya tartışma yoktur. Çekişmede padişah ve hanedan sabit konumdadır ve padişahın şahsı dokunulmaz kılınmıştır desek yeridir. Padişahın konumu bu çekişmede genel şöyledir; iki grup padişahı kendi tesirlerine almak için çekişirler kimi zaman galip gelirler, galip gelenler mağlup edilenleri padişahın eliyle sahneden atar, kimi zaman da mağlup olur ve padişahın çevresinden uzaklaşırlar ama buna rağmen emellerinden vazgeçmezler. Buradaki durumda ise Alemdar Mustafa yani ilericiler galip gelmiştir. Padişah ne ayanın ne de anlaşmayı hazırlayan devlet erkanının tarafıdır. Padişah yüce bir konumdadır. ( Birinci şartta, senedi imzalayanlar, Padişahın devletin temeli olduğunu tanımakta ve ona karşı “vüzera ve ulema ve rical ve gerek hanedanan ve gerek bilcümle ocaklar tarafından kavlen ve fiilen, sırren ve alenen bir gûna ihanet ve hilaf-ı emrü rıza tavru hareket zuhur ederse, badettahkik cesaret edenin te’dip ve ibret kılınması” için gayret edeceklerini taahhüt etmektedirler.
İkinci şartta, toplanan askerlerin (tertib olunan asakir ve neferatın) “devlet askeri olarak tahrir” olunması kabul edilmektedir. Senedi imzalayanlar, buna “ocaklar tarafından itiraz ve muhalefet olunursa” onların hep beraber “te’dip ve def’u ref’ine… gayret eyleye”ceklerini taahhüt etmektedirler.¹)
Devlet içindeki yolsuzluklar, iltimas, rüşvet gibi durumlardan dolayı doğrudan doğruya padişah eleştirilmemiş hata başka yerlerde aranmıştır. Ki zaten Senedi İttifak doğrudan padişahın ağzından yazılmamıştır.
Fiyatların yükselmesi, 3.Haçlı Seferi ve haksız ağır vergiler 12.yüzyıl sonlarına doğru İngiltere’deki feodal beyler arasında büyük memnuniyetsizliklere yol açtı. Kral John’dan duyulan bu memnuniyetsizlik 1214’da Fransa ile yapılan savaşta mağlup olunması üzerine düşmanlığa evrildi. İsyan bayrağını kaldıran baronlar karşısında Yurtsuz John, baronların taleplerini kabul etmek zorunda kaldı ve bir ferman yayınladı.
İşte bu fermanda yani Magna Carta’daki durum ise yukarıda bahsettiğimiz Senedi İttifak’taki durum çok farklıdır. Bizzat kralın ağzından yazılan bu belgede, kral yolsuzluklardan sorumlu olduğunu itiraf etmektedir. Ve ortada baronlarla kral arasında geçmiş bir mücadele vardır ve kral bu mücadeleyi kaybetmiştir. Yani kral üstün bir konumda veya eleştirilemez bir yerde değildir. Çekişme doğrudan kral ile baronlar arasındadır.
İki metin arasında farklılıklar olduğu gibi benzerlikler de mevcuttur. Mesela bu iki metinde de vergi üzerine bir madde bulunmaktadır. Vergilendirme konusunda bir sınırlandırma ve adalet tesis edilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.
Senedi İttifak’ın yedinci şartında fukara ve reayanın korunmasının esas olduğu belirtildikten sonra,hanedanın ve ayanın asayişe ve halkın vergileri konusunda “hadd-i itidale” uyması gerektiği yazıyordu. Buna göre, zulüm olmaması için vergiler vükela ve hanedanlar arasında görüşecek ve nasıl karar verilirse uygulamanın sürekli o yönde olmasına dikkat edilecekti. Bir de denetim mekanizması getiriliyordu: hanedanlar bu konuda birbirlerine nezaret edecekler, zulüm olursa devlete
haber verilecek ve ittifakla önlenmesine çalışılacaktı.
Magna Carta’da ise 12. maddeye göre Kralın danışmadan toplayabileceği para, geleneksel feodal hukuka göre, Kralın fidye parası, en büyük oğlunun şövalye yapılması, en büyük kızının
evlendirilmesiyle ilgili masraflarla sınırlı olacaktır. Bu durumlar içinde paranın makul bir miktarda olması şartı aranmaktadır. Diğer bir maddeyle Kralın dışındaki öbür feodaller de aynı yükümlülükleri özgür insanlar bakımından üstlenmektedirler (md. 15). Sözü geçen durumlar dışında para toplayabilmek (buna “yardım akçesi” ya da “cebeli akçesi” denmektedir) için Kilise ileri gelenlerine, kontlara, büyük baronlara v.s. tek tek en az 40 gün öncesinden toplantı gün, yer ve amacını belirten mektuplar yazılacaktır. Çözüm, gelenlerin tavsiyeleri uyarınca olacaktır (md. 14).
( 12.madde: Nullum scutagium vel auxilium ponatur in regno nostro, nisi per commune consilium regni nostri, nisi ad corpus nostrum redimendum, et primogenitum filium nostrum militem faciendum, et ad filiam
nostram primogenitam semel maritandam, et ad hec non fiat nisi racionabile auxilium;
simili modo fiat de auxiliis de civitate London.Krallığımızda, ülkemizin Genel Meclisinin izni olmadıkça zorla, askerlik
hizmeti karşılığı olarak vergi ya da yardım parası alınamaz. Fiziksel varlığımızın diyet verilerek esaretten kurtarılması, en yaşlı oğlumuzun şövalyeliğe kabul töreni veya en büyük kızımızın ilk evliliği durumları bunun dışındadır. Bu üç amaç için makul bir yardım talep edilebilir. Londra kentinin yardım paraları da benzer bir biçimde ayarlanacaktır.)(13. Et civitas London. habeat omnes
antiquas libertates et liberas consuetudines
suas, tam per terras, quam per aquas.
Preterea volumus et concedimus quod
omnes alie civitates, et burgi, et ville, et
portus, habeant omnes libertates et liberas
consuetudines suas.
13. Londra kenti, eskiden sahip olduğu tüm özgürlüklerini ve geleneklerini hem karada hem de denizde koruyacaktır. Ayrıca, tüm kentlerin, arazilerin, çiftliklerin ve limanların da kendi ayrıcalıklarını korumalarını istiyor ve onlara bu hakkı bahşediyoruz.)
Vergiyi geniş anlamda yorumlanarak, feodal çalışma yükümlülüklerinin (angarya ve benzeri) kötüye kullanılmaması da bu alana girecek bir hüküm sayılabilir. Aynı biçimde adet ya da yasaya göre yükümlü olmadıkça hiçbir köy ya da insan köprü inşa etmek zorunda kalmayacaktır zahire ya da başka taşınabilir şeylerin istimvaIlerinde bedelleri ,mal sahibi ödemeyi kabul etmezse, peşin ödenecektir . Görevliler, sahibinin rızası olmadan özgür bir adamdan at ya da araba almayacaklardır .
Görüldüğü üzere burada krala vergi konusunda bir sınırlama getirilmiş ve bu sınırlamanın usulü gösterilmiş. Senedi İttifak’ta sadece görüşme ve danışma usulü gösterilmiştir. Yani teferruat kısmı yoktur.
Magna Carta, kralın yetkilerini halk adına sınırlamıştır. O sınırlamalardan biri de can ve kişi dokunulmazlığı üzerinedir.
Magna Carta’nın 39. maddesi; “ Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak veya hapsedilmeyecek veya mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak veya kanun dışı ilan edilmeyecek veya sürgün
edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.” demektedir.
(39. Nullus liber homo capiatur, vel imprisonetur, aut disseisiatur, aut utlagetur, aut exuletur, aut aliquo modo destruatur, nec super eum ibimus, nec super eum mittemus, nisi per legale judicium parium suorum vel per legem terre.)
Senedi İttifak’ta da buna benzer bir durum vardır. Ama Magna Carta’dan farklı olan nokta kişi ve can dokunulmazlığından çok “siyaseten katl” dediğimiz olayı önlemeye yönelik olmasıdır. Zaten Magna Carta’yı kendi zamanındaki belgelerden ayıran en önemli nokta da budur. Magna Carta, metni imza eden iki tarafın değil krallık toprağında yaşayan bütün hür kişilerin can ve kişi dokunulmazlığını tanımaktadır.
Senedi İttifak’taki beşinci şart, bir can ve kişi dokunulmazlığı maddesidir. Hanedan (yani büyük ayanlar) ve ayan ile viikela ve rical (devlet görevlileri) bu konuda birbirlerine kefil olmaktadırlar. Senedi İttifak’a aykırı bir hareketi ortaya çıkmadıkça ne devletten ne diğer hanedanlardan bunlardan ,birine bir kötülük gelmeyecek geldiği takdirde öbürleri birleşip bunu önleyeceklerdir. Hanedan başları öldüğünde, hanedanlann devamını vükela sağlayacaktır. Hanedanlar aynı biçimde yönetimleri altındaki ayanlara ve ileri gelenlere (vücuha) güvence sağlayacaklardır. Ayanlardan biri suç işlemişse, yapılacak soruşturmadan ve Sadaretten izin aldıktan sonra, yerine bir başkasını seçeceklerdir. Ayrıca kimse kendisine havale edilen yerin dışında bir karış yere el atmayacak,
atarsa, hep birlikte önüne geçilecektir. Fukaraya zulmedenler ve adaletin uygulanmasını önleyenler cezalandırılacaktır. “Haselbeşeriye”
suç işleyenlere ceza verilebilmesi için suçun “cümle indinde taayyün” etmesi gerekmektedir.²(Sina Akşin)
(Şartı sâbi’ : Fukara ve reayânın himayet ve sıyaneti esas olduğuna nazaran hanedanan ve vücuh tarafından ziri idarelerinde kazaların asayişine ve fukara ve reayanın tekâlifi emrinde haddi itidale riayet hususuna dikkat olunmak lâzimeden olmağın ref’i mezâlim ve taaddi ve tekâlif hususuna vükelâ ve memalik hanedanları beyinlerinde bilmüzakere ne veçh ile karar verilir ise anın devâm ve istikrarına ve mugayir olarak zulmü taaddi vukua gelmesine itinâ oluna. Ve her hanedan yekdiğerinin haline nezaret birle hilâfı emrü rıza ve mugayiri Şeriatı Garrâ zulmü taaddi.eden olur ise salimen anllgaraz Devleti Aliyeye ihbar eyleyüp bilittifak men’ine ikdam oluna. Ve işbu şeraiti seb’aya bilmüzakere karar verilüp hilâfına hareket olunmamak üzere kasem billah ve ahd birresül vaki olmağla hıfzen lilmevasik işbu senedi muteber ketbü tenmik olundu. (Femen beddelehu ba’dema semi’ ahû felnnemâ ismühu alelleziyne yubeddilunehu innallâhe semi’un alim.))
Sonuç kısmına gelince, 12.yüzyıldaki İngiltere ile 19.yüzyıldaki Osmanlı toplumu arasında bir mukayese yapacak değiliz. Birinin diğerine üstün olduğunu söylemek de çok doğru olmaz. Ancak şekil bakımından diğer metinlerden bir farkı olmayan Magna Carta’nın fikir bakımından hem çağdaşı metinlere hem de muadili olabilecek metinlere göre bir tık daha üst seviye olduğunu söylesek yeridir. Ayrıyeten Senedi İttifak’la mukayese edilince daha kapsamlı ve ayrıntılı bir belge olduğu açık. Magna Carta, “hukukun üstünlüğü” gibi ilkelerin de temel taşı olmuştur. Evet açık açık o ilkeye yer vermemiştir ama modern hukuk sistemlerine yerleşmesine ön ayak olmuş ,bu fikri yerleştirmiştir.
Kaynaklar: The National Archives Education Service, Magna Carta
Asis. Ersan İlal, Magna Carta, Hukuk Fakültesi Mecmuası
DİA,Senedi İttifak Maddesi, Ali Akyıldız
ISAM Dergisi, Sayı 2, 1998, Sayfa 209-222
TBMM-Senedi İttifak Metni
1.Kemal Gözler , Türk Anayasa Hukuku, 2000, Sayfa 3-12
2.Sina Akşin
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!