“Bir gün Süleyman Paşa memleketi gezmeye çıktı. Gezerken Aydıncık’taki temaşaya varıp seyretti. Acayip ve garip yapılar gördü. Onları seyredip hayrette kaldı. Düşünceye daldı. Ece Beğ derlerdi, bir bahadır yiğit vardı. Bir de Fazıl Beğendi derlerdi ki bu ikisi gayet bahadır idiler. “Ey Han! Ne düşünüp hayran kaldın? Fikriniz ne idi?” dediler. Süleyman Paşa şöyle dedi: “Fikrim budur ki bu denizi öte geçmeye çare olaydı ki kimse duymasa, kafirlerin haberi olmasa.”
Ece Beğ ve Fazıl Beğ: “Sultanım buyurursa biz ikimiz geçelim.” dediler. Süleyman Paşa: “Nereden geçersiniz?” dedi. Bunlar: “Burada yerler var ki öte geçmeye yakındır.” dediler. Sürdüler, geldiler. Bir yer gösterdiler. O yerin adını Varınça derler. Güvercinlik’ten aşağı, denizde bir hisar vardır. Çimnik Hisarı derler.
Onun yaptığı Ece Beğendi ve Fazıl Beğendi bir sal yaptım. Bindiler. Geceleyin Çimnik * Kalesi civarına çıktılar. Bir kafir yakaladılar. Döndüler. Yine de sala bindiler. Sabahleyin Süleyman Paşa’ya getirdiler. Süleyman Paşa o kafire iyi muamele edip hil’at giydirdi. Bu kafire ki dedi: “Hisara girmeye bir yer var mı mıdır ki kafirler duyamadan hisara girelim mi?” Bu kafir “Ben sizi bir yerden ileteyim ki, kimse duymadan hisara giresiniz.” Dedi.Hemen birkaç sal yaptılar. Süleyman Paşa yetmiş, seksen kişiyle sallara bindi. Öte yakaya geçtiler. Bu kafirlerini doğru Çimnik Kalesi’ne götürdü. Hisara karşı yığılmış terslik vardı. Hisardan yükselekti. Kalenin içinde de fazla kimse yoktu. Harman vaktiydi ve bağ vaktiydi. Hisar boştu. Geceleyin o terslikten kalenin içinde girdiler. Ama kafirleri incitmediler. Hatta ikramda bulundular. Oğullarına, kızlarına, mallarına el sürmediler ama içlerinden işe yarar kafirleri karşıya, kendi askerlerine girenler. Sonra o tarafta olan askerden 200 kişiyi bu tarafa geçirdiler. Geldiler. Hisara girdiler.
Ece Beğ ve Fazıl Beğ, hisarın atlarından bulduklarını alıp bindiler. Bolayır’daki Akça Liman derlerdi, orada hayh gemiler vardı. O gemileri gidip yaktılar. Geldiler. Yine hisara girdiler. Durmadan bu yakaya adam geçirdiler. 2000’den ziyade adam oldu.
Rumeli’ne geçmeye evvel buradan başlandı. Hicretin 757’sinde (Hicretin 757’si milâdî 5 Ocak – 24 Aralık 1356 arasıdır.) Oldu. Sonra kafirlerini incitmediler. Gönüllerini aldılar. Kâfirler emniyet içinde oldular. Hatunlarını, oğlanlarını, kızlarını gayet hoş tuttular. Çimnik Kalesi’nin kâfirleri bu gazilerle ittifak ettiler. Işluna derlerdi, bir hisar vardı. Varıp o hisarı da aldılar. Ellerinde iki hisar oldu. Bunun halkı ile de barıştılar. ”(Oruç Beğ Tarihi’nden)
13. yüzyılın sonu ile birlikte 14.yüzyılın başlarında daha çok Bizans devleti aracılığıyla gelişimi devam ediyor yeni bir Türk beyliği vardı. İleride Osmanlı İmparatorluğu olacak olan bu beylik, ilk zamanlarında etrafındaki Türk beylikleriyle olduğu gibi Bizans’la da zaman zamanlarıyla ilişki kuruyordu. Bizans’ın Anadolu Yarımadası’ndaki topraklarını ele geçirip onu karşı sahile, Trakya ve Balkanlara çekmeye zorladıktan sonra zaman zaman yardım ya da fetihleri Rumeli’ye, kendi gücüne göre dayanıyordu. 14.yüzyılın başlarında Bizans için tehdit yönetimi Osmanlılar’dan başka Bulgarlar ve Sırplar da vardı.Hızla yıkıma giden bir etkileyici ve onu dört yönlü çevirmiş üç genç devlet vardı. Bu sebeple bu üç genç devlet, Bizans’la yeri geliyor dostane, yeri geliyor hasmâne ilişkiler kuruyor,
Bizans’ı Avrupa kıtasına mecbur ederken, Osmanlılar orada da kendi menfaatine işler yapar gayret ediyordu.Tabiri caizse
Osmanlılar’ın Rumeli bölgesinde kendilerine ait bir yer fethetmeleri fazla uzun sürmedi. Çimpe Kalesi Sırp ve Bulgarlar’a karşı Bizans İmparatoru Kantakuzenos’a yaptırılmış bir Osmanlılar’a hazır hale getiriliyor.
İktidara geçmeye çalışan İonanlar Kantakouzenos, Bizans iç savaşı Osmanlı Beyi Orhan ile ittifak istedi ve kızı Theodora’yı ona eşlemek verdi. Bunun yerine Orhan Bey, büyük oğlu Süleyman’ı bir orduyla birlikte Kantakouzenos’a yardım etmek için birlikte. Bu ittifak, 1350 ve 1352 yıllarında, İoannes Kantakouzenos ve oğlu İç Savaşın sona ermesinden sonra iç savaşın sona ermesinden sonra. Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’nin Osmanlı ile Bizans toprakları arasında sınırsız ve uzak yerlerde bulunan bazı yerlerde Kantakouzenos orada bulunanların kullanımı kolay kolaylık için için, 1352 yılında Çimpe Kalesi’ni Süleyman Paşa’ya verdi.
Çimbi Kalesi Rumeli’de Türk fütuhatının kapısı oldu. Nitekim bir yıl sonra Gelibolu’nun bölgesi ve bölgesinde Anadolu’nun Türk nüfusu kanadıyla yerleştirilmesi gerekiyor. Fakat Orhan Bey Çimbi’yi terk ediyor olsa bile saf bu kaleden bizzat fethettiği toprakları kılıcıyla aldık, giderken bırakmayacağız bildirilmiş ve oğlu Süleyman Paşa’daki Türk fütühatını Keşan, Malkara ve Tekirdağ’da devam edildi. Orada Çimbi Kalesi ve civarı, Avrupa toprakları üzerinde yerleşimecek Osmanlı Türkleri için ilk askerî üssü bulunuyor. (Münir Aktepe)
Bazı Bizans tarihlerinde ise Kantakouzenos açık açık eleştirilmiş ve bu durumdan o sorumlu tutulmuştur. Rumlara kötü muamele geçmişi yazıldı.
“Bundan sonra saltanat iddiacısı yabancı ülkelere başvurur. Biri ya da öbürü hesabına dövüşen birlikler, Sırp birlikleri, Bulgar birlikleri, Türk birlikleridir. Bunlar, durum yerinde inceleyerek devletin güçsüzlüğünü, eyaletlerin sefaletini, ordunun ve maliyenin düzensizliğini belirleyen ve onu yönetenlerin yönetimlerini alıyor almayı ya da onu ayarladığını düşünüyorum. 1314’den beri Osmanlılar, Anadolu’nun hakimidirler. Akdeniz, Takım Adalar içindeki donanmanın hükmü altındadır. Şimdi gözlerini Avrupa’ya çeviriyorlardı ve İoannis Kantakuzinos, bu kıtaya ayak basmalarına, yaşlıtsız davranışının varacağı sonuçlardan bir an için safra kuşkulanmadan etkin bir şekilde yardımda bulundu. Paleologos’a karşı mücadele etmek için ona müttefikler lazımdı. Bunları nereden bulabileceğinizi bilemediği sırada ki Türklerden yardım istediği bulundu, kızını Sultan Orhan’a verdi. Açık düşünceli olması damadının bir müslüman olmasını umursemiyordu; gözlerini yakından çıkarına dik idi. Türklere Trakya’yı harap ettirdi, odaları Gelibolu Yarımadasında yerleştirmelerine göz yumdu, Ayasofya’nın tamiri için Moskoflar diyarından önce paraları ayarladım. 1354’de Gelibolu Yarımadasında artık iyice yerleşmiş olan Osmanlılar, Gelibolu şehri kenti zaptettiler ve mevki merkezi önemli olan bu yer büyük takviye kuvvetleri getirerek çabucak güçlü bir istihkâm haline geldi; kalın surlar, tersane, müstahkem mevziler vücutuda getirdiler. Balkanları doğru uzayan zaman burası ve bir dayanak noktası hizmetini görecekti. Yüzyılların gerisinden bakıyorğımızda, biz Batılılar İçin tarihin en heyecanlı ve en korkulu anlarından biri budur. Türklerin Avrupa’ya geçişinden ve uzağında, bazen yapıldığı gibi, bütünüyle İoannis Kantakuzinos’un olması bekleniyor iddiaya kadar varmak mı? Şüphesiz ki sorumlu olan odur, çağırıldı, bu inkâr olunamaz: Zira İnternette.
(Auguste Bailly)“O arada Kantakouzenos Kral ile ‘çiğnenmeyecek bir dostluk antlaşması’ yapıp, zavallı Rum devleti ülkesinden kaleleri, kentleri ve illeri, Rum Beylere değil, Triballos’lar ve Sırplar gibi Barbar erk sahiplerini bıraktı. Üstelik, bizzat dilinde, Silivri’ye kadar bütün Trakya kentlerine eziyet ederek, onları talandan burada ve tahrip olmaya başladı. Kent’tekiler (İstanbul’dakiler) şu anda Umur’un nasıl kullanılacağını öğrenince, Kantakouzenos’un kendisinin onu çağırmışlar ve bulunduğuna gidilecek ve sonuçlanacak, Umur’da yapılan akınlar sebebi hükmettiler. Oysa onun (Umur’un) çağrı olmadan çıkageldiğini (!) Ya da daha doğru doğrusu kötü niyetli Baht’ın Rumlar felâkete uğrasın diye kader iplikleri ördüğü yapabilirlardı; o (Baht) bu kişiyi istilâya girişsin ve Rum ülkesinin bereketli topraklarını çiğnesin diye dürtmüştü. Bunun üzerine, kendi başlarına Tanrı’dan gelme hıncı ve laneti çekecek, pek çok kurnaz bir işi tasarlaması akıl ettiler. Henüz doğmamış bir çocuğu olan ve doğaçlama yapan bir çocuk olan Anna Hanımefendi’yi, kendisinin sözleri vardır. Bithynia, Phrygia ve dahası Paphlagonia’nın hükümdarına-Orhan’ı kastediyorum- elçiler göndersin ve ondan uygulayıcısı erkine başlamışdı alt etmek için yardım ve destek. Hanımefendi (öneriyi kabul ettikten başka biri) hatta ondan daha büyük altın renginde derazı yani ona başka ödünlerin yanı sıra sıra Türk sayısı yakalanacak ne kadar Kantakouzenos yandaş Rum’da her yerde nerede olsun ve orada (Orhan) istediği zaman ve almak iznini verdi. Ama yine de tutsaklarının içeriğini almak ne kadar kişi varsa,
Orhan önerileri dikkatle ve tarif edilmez sevinçle dinledi, dikkat nice zamandır böylesine bir zevki sürmeye susamıştı; coşkuyla yerinden sıçradı ve “Seve seve.” dedi. Ardından, kendileri de sevinçten uçan ve bayram eden elçilerinin -zavallılar, kimi onlarımalarını aldık ve hastalığa, kendi basiretsizliklerinin yarattığı hastalığa (deva getirecek) yakı olsun diye baktım ki bunu yaptım için ne otu kaynatıp erittiklerini bilmiyorlar. O zaman Orhan hemen, kendi Türklerini -bunların sayısı 10.000 idi; bunlar Kent önündeki Boğazı geçtiler ve Kentliler (İstanbullular) tarafından sevinçle karşılandılar. Kantakouzenos’un üzerine yürüdüler ve Kentlerin surlarıyla orada sokakları kapatıldı ve Rumların İmparatoru tarafından konukseverlikle karşılandı.
Ama Kantakouzenos da (hisarlarda) garnizon birlikleri, hayvanlar için yem bulundurmayı takiben bağlandıktan sonra ve gerekli levazım içeceğinizi iyice düzdükten sonra, onu de, onu izleyen Rum ordusuyla ve Sırp ordusundan kullanıcının destekleyebileceği düzeye gitti. Onlarla (Türklerle) bir ilk ve bir ikinci çatışmada kapıştı, ama Türkler ona karşı bir üstünlük kazanamadılar, durum bu adam kendi çağdaşlarının yanında olup olmadığına göre, onları önceden savaşçı, çok güçlü, savaş sanatının uzmanı idi. Türklerden tutsak almışlar hançerlere yem oldular; Rumlardan tutsak edilenlerin olduğu yerde sadece çıkartıldı ve onlar kendi evlerinde cıbılmasını yaparken bırakıldılar.
Bunun üzerine Türkler çarpışmalara girdikten vazgeçip hiç aralıksız ve köylere zarar vermeye başladılar, dizi dizi götürdükleri sayısız zincire vurulmuş insan yakaladılar ve onları tutarsa erkeğiyle, meme emen bebeklerle ve genç oğlanlarla, papazlar ve keşişlerle birlikte, getirmeden götürdüler; Sanki İskit [Peçenek, Bulgar] ya da Abasgos [Abhaz / Abaza] imişler gibi, büyük ana caddeden geçirdiler. Ama bu dahi, başa gelenlerin en korkuncu sözcükleri; eğer onu nasılsa tutsağa hemen alıyorum çıkmazsa, Rumların olduğu yerde Rumlar vahşice kırbaçılıyorlardı; ey gaddarlık! böyle kurnaz işi bir kötülük etmekle seyredenlerin yüreğinin yakılacağı ve bu yerde satın alacağınız umuluyordu. Satılmamış kalanlara gelince, hemen hemen Boğaz’da Bursa’ya ve daha da yukarı yörelere gidiyor, oralarda satılacak olmuş, bütün Türk ülkesine götürüyorlardı. Keder verici bir görüntüydü bu; onu yerde hıçkırıklar, onu yerde feryatlar, onu yerde Rumların yüzünde gözyaşları vardı ve hiç kimse, Hellen olsun Barbar olsun, acıma göstermedi; hiç kimseye. ”(Dukas)
Bu ilk fetih Osmanlıların Avrupa kıtasına yayılışının başlangıcı olmuş, Osmanlılar bu tarihi sonra çıkan Rumeli’de fetihlere başlamıştı. Bulgarca ve Sırplar saf dışı kalmıştı. Bu fetihten daha ileriki devirlerde çöküş devrinde olan Bizans, adeta Osmanlı’nın vassal devleti olmuş ve zamanında yitirmiş, en sonunda da tozlu raflarında yerini aldı.
(* Çimbi adı kaynaklarda değişik şekillerde geçilir. “Tahta mahir defterleri“ Cinbi ”, Osmanlı tarihlerinde“ Cibni, Cimni, Cimbi, Cimbini, Cimbeni, Cinbi, Çin hisarı, Çimnik, Çimlenlik ve Çimenlik ”şeklindedir. Zimpé olarak yer alıyor Bizans Rumcasıyla Çimbi olarak telaffuz etmek daha doğru olacak.)
(Münir Aktepe)
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!