Erkeğinin yaklaşan dudağını elleriyle durdurarak konuştu “Yoruldum artık, duralım.” Semra, vücudu örtüyle kaplı hâldeyken Mithat’a bakıyordu. Kesik kesik öksürdükten sonra bir kez daha konuştu “Saat kaç?” Mithat, Semra’nın sorusunu cevaplamak için elini çekmecenin üstündeki telefona uzattı.

-İki buçuk…

-Oo baya olmuş (bir kez daha öksürerek), uyuyalım mı?

-Olur.

Telefonu bırakıp arkasına yaslandı. Semra ince kollarıyla gövdesini sarıyordu. Küçük ellerinin sıcaklığı ruhunda meçhul bir yerlere iyi geliyordu. Derin bir nefes aldı. Kollarındaki kız kendisini uykuya bırakınca onu izlemeye koyuldu. Semra’yla on yıldır tanışıyorlardı. Onunla hiçbir zaman yakın olmamıştı. Sadece mezuniyette belge almak için kürsüye çıkarken bakışmışlardı. Bu kısa bakışmadan iki gün öncesine dek birbirlerinden haberleri bile yoktu hatta hâlâ neden onunla seviştiğini bile bilmiyordu. Eğilip kızın alnını öptü. Alnında sıcaklık hisseden kız, sağ elinin avucunu erkeğinin boynuna bastırarak okşadı. Saat Kulesi’nin sesi odaya rüzgâr gibi girmiş ve kulaklarını okşuyordu. Semra, Mithat’ın kulağına eğildi “Sen de uyu artık, yarın zombi gibi olacaksın.” Mithat duyduğu cümleye kafasıyla cevap verdi. “Uyu sen, ben uyurum.” Semra bir kez daha gözlerini kapattı. Yastığın tamamına dağılmış saçlarını elinde topladı. Mithat bunları izlerken canının sigara istediğini fark etti. Bir eliyle kadının göğüslerini okşarken bir eliyle çekmecenin üstünde sigara paketini aradı ancak bulamadı. Yavaşça yataktan kalktı. Semra kollarından giden erkeğinin gidişine anlam verememiş olacak ki kafasını kaldırmış, merakla Mithat’a bakıyordu. Mithat yarım gülümseme ile ona baktı “Salondayım, sigara paketimi bulucam.” Semra kafasını salladı. Tekrardan yatağa yığıldı. Salon çok dağınıktı. Tezgâhta yarım kalmış bir bira şişesi ve açılmamış çiğköfte vardı. Elini onların arasına atıp sigarayı aradı, bulamadı. Bir kez daha etrafa bakarken aklına kanepe geldi, elini kanepenin üstüne atıp ararken sigarayı yastığın altında ezilmiş hâlde buldu. İçinden bir dal alıp hemen yaktı. Üstünde dumanı dağılmış oda yine dumana bulandı. İçine, daha derinine çekti. Dışarıdan gelen köpek sesleri laptopta çalan meçhul yabancı şarkıyla sanki düet ediyordu. Bu kadar gür sesle havlayıp kavga eden köpekleri izlemek için ayağa kalkıp camın arkasından sokağı izlemeye koyuldu. Her taraf sessiz… Sadece arabalar ve köpekler konuşuyor… İki tane tekinsiz adam parkın içinde bir görünüp kayboluyor… Bu sessizliğin getirdiği rahatsızlık onu cezbetmişti. Lisedeyken kaldığı yurttan kaçıp amaçsızca gezerdi sokaklarda. Kulağında kulaklık, elinde sarma sigara, etrafında sarhoşlar, köpekler, işten dönen işçiler, araba bekleyen eskortlar… Hepsi sanki kendilerini ona göstermek ister gibi yanından geçerdi. “İnsan sergisi tiyatrosu” diyordu onlara. “Her gece on ikide TTM’de Deli Sarhoş Dayı’nın narasıyla sahnelenmeye başlayıp Şeyh Lütfullah’ın aslen Kara Bigalı olan imamın sabah ezanını göğe salmasıyla gösterimini bitirirler. Hep aynı kişiler oynamaz, bazen şehrin uzağındaki inşaatta çalışan işçiler daha çok olur ya da ergen irisi sarhoş gençler, hepsi Allah’ın bize sunduğu bir tiyatroda!” Bunları düşünürken kafasını geriye döndürüp kapıya baktı. Kapıya doğru ilerledikten sonra yatak odasına göz attı. Semra hâlâ uyuyor, dudakları hafif açık,  bir anda konuşacakmış gibi… Onun bu davetkâr ama nahif hâline bakarken sigarayı içine çekip külleri yere attı. Yaptığından pişman olurken “Siktir et” dedi içinden “Sabah temizleriz.”

Yatak odasının önünden ayrılıp dairenin kapısını açıp dışarıya çıktı. Apartmanın sessizliğini ayaklarıyla yararak merdivenlerden aşağıya doğru ilerledi. Apartman kapısının önüne gelince soğuk havanın yüzüne vurmasıyla öksürmek zorunda kaldı. Boğazını, içindeki ağrıdan ötürü okşayarak apartmandan çıktı. Üst taraftan yaşlı bir kadın elindeki kurt köpeği ile geliyordu. Durup onların gelişini izledi. Köpek, kadının elindeki tasmayı yok sayarcasına Mithat’ın ayağının dibine dek geldi. Mithat köpeğin kendisine saldığı nefesi içine çekerek öylece durdu. Sonunda sahibi tasmasını çekerek yönünü değiştirdi. Köpek biraz ciyaklayarak yürümeye devam etti. Mithat sol köşeden saparak ana caddeye giriş yaptı. Caddede birkaç büfe dışında tüm dükkânlar kapalıydı. Yürümeye devam etti. Uzaktan polise mi yoksa ambulansa mı ait olduğu bilinmeyen bir siren sesi geliyordu. Caddeyi tepeden tırnağa taradı. İlerde iki sütunla çevrelenmiş bir ara yol vardı. Mithat yürümeye devam etti. Karşı caddenin sağında sarhoş bir çift kavga ediyordu. Onları izleyen bir çift daha vardı. Yüksek ihtimalle arkadaşlarıydı. Tartışan çiftten erkek, kıza elini kaldırınca öbür ikili hemen ayağa kalkıp araya girdi. Onları izlerken hep hissettiği şeyi hissetti, vahşi bir hayvan belgeselini izlerken hissettiği şeyle aynıydı.

Hiçbir zaman böyle sosyal bir ortamı olmamıştı. İlköğretimde yaban derlerdi, lisede deli, üniversitede ise sadece bağlı bulunduğu teşkilatla görüşüyordu. En iyi arkadaşlarını orada kazanmıştı: Yozgatlı Yahya, orta boylu, sivri burunlu bir çocuktu. İlk başta hiç hoşuna gitmese de sonra sıkı dost oldular. Yahya o zamana dek tek normal arkadaşıydı. Mithat her şeyi karmaşık ele alırken Yahya yalın bir mantıkla her şeyi çözümlerdi. Bu huyu hoşuna gitmese de sayesinde hayatı daha iyi anlıyordu. Sonra Erzincanlı Kağan… İpince bir çocuktu, çok fazla sigara içiyordu. O kadar fazla içerdi ki bir keresinde paketi sakladı diye Mithat’a küsmüştü. Sonra başka kim vardı? Yürümeye devam ederken kafasını okşayarak hatırlamaya çalıştı: Keskinli Olcay, esmer bir çocuktu. Çok güzel sesi vardı. Ne zaman içseler ona türkü söyletirlerdi. Bu üç kişinin nerelerde olduğunu düşündü. Kaşlarını çattı, zor da olsa hatırladı. Yahya  bir kızla evlenip Avusturya’ya, akrabalarının yanına gitmişti. Kağan bölümü bitirdikten sonra üç yıl işsiz kalmıştı. En son partiden birinin aracılığıyla Dış İşleri Bakanlığına girmişti. Bunu iyi hatırlıyordu çünkü geçen ay telefonla konuşmuşlardı. Olcay ise…Kafasını biraz daha kaşıyıp onu hatırlayacak şeyler buldu, Olcay ondan beş yaş büyüktü. Her şey bitip üniversite değiştirince gittiği şehirde birkaç mekânda çıkıp şansını denemiş ancak yeterli popülerliği kazanamayınca bölümüne odaklanıp öğretmen olmuştu. 

“Hatta geçen Instagram’da gördüm.” diye konuştu kendi kendine “Öğrencileriyle fotoğraf atmıştı.” Onları hatırlamak iyi gelmişti, gülümsedi. Karşı caddedekiler gözden kaybolmuştu.

Caddenin yarısına gelince az önce gördüğü iki sütunla çevrelenmiş yolun önünde olduğunu fark etti. İleriye bakarak yola girdi. Huzursuz bir yer olduğu anlaşılan yolda, bir miktar yalnız ilerledikten sonra önünde bir arkadaş grubu olduğunu fark etti. Refleks olarak bıçağını aradı. Olmayan bıçağını ararken kalabalığı inceliyordu. Kendi hâllerinde oldukları belliydi. Yanlarına yaklaştıkça sesleri daha da berrak geliyordu. Bir yere gideceklerinden bahsediyorlardı. Arkalarındaki kısa boylu olan sigaralarının olup olmadığını sorunca sağdaki çocuk sırt çantasında tütün olduğunu söyledi. Tam olarak yanlarına gelince durup onlara laf attı.

-Selam gençler!

Hepsi durup kendilerine selam veren bu tuhaf adamın etrafını sardılar. Aralarında kirli sakallı olan öne çıkıp konuştu.

-Aleyküm Selam birader, hayırdır? 

Çocukların bu hâli hoşuna gitmişti. İç cebinden iki sigara çıkarıp birini ona verdi. Önce kendisinin sonra onun sigarasını yaktı.

-Hayır birader, hayır.

-Hayırsa (sigarayı içine sert çekerek) neden bizi durdurdun aga?

-Gezginim, öyle çıkıp yürüyeyim dedim. Gidecek bir yerim yok (konuşmasından alkollü olduğu belli oluyordu). Bir yere gidecekmişsiniz, size katılmak istiyorum.

-(Sigaradan bir yudum daha çekti) Anladım.

Arkadan bir çocuk kafasını uzattı.

-Salih, bırak gezgin bizle gelsin. Baksana lan, yerim yok diyor.

Mithat konuşmanın uzamasına sinir olmuştu. Gülen yüzü ciddi hâle döndü. “Birader sizi s.kmicem, korkmayın a… k…..m!”

Salih bu küfrü duyduğunda normalde sinirlenmesi gerekirken kendisini etkilenmiş buldu. “Tamam abi, katıl ne olacak, zaten yakın bir yer. “Kalabalık Mithat’ı da alarak yürümeye devam etti. Az önce araya giren çocuk Mithat’ın yanına gelip elini uzattı.

 -İsmin ne abi?

 -Mithat kardeşim, senin ?

 -Bedri abi, Şamlılıyım.

 -Şamlı’dan çok iyi arkadaşım vardı. 

 -İsmi neydi abi? Belki tanırım.

 -Şuan hatırlamıyorum kardeşim ama soyadı Tekinoğluydu.

 -Serhat mı abi? Senin yaşlarındaydı.

-Evet Serhat, görürsen Mithat’ın selamı var dersin.

 -Derim abi tamam. Sen nerelisin bu arada?

 -Bandırmalı kardeşim.

 -Aa hangi köyünden?

 -Sığırcı’dan.

 -Abi orayı bilmiyorum ama her sene ailecek geliyoruz Erdek’e, seviyom Bandırmayı.

-(Sahte bir gülümseme ile) Öyledir kardeşim.

Yürümeye devam ettiler. Aydınlık bir sokağa çıktılar. Bedri hâlâ yanındaydı. Önden biri telefondan şarkı açtı. Sansar çalıyordu.

“Hep söylerim on tane, dikiş var sağ elde”

Çocuklar şarkının sözlerine eşlik ederek yürümeye devam ettiler. Birkaçı şarkıdan etkilenip sigaralarını daha sert çekti. Mithat, Bedri’ye döndü:

-Söyle arkadaşlarına sesi açsınlar.

-(Bedri gülümseyip arkadaşlarına döndü) Beyler Gezgin abi sesi açın diyor. (Yine Mithat’a dönerek) Seviyor musun abi rap?

-Sevmez miyim kardeşim, lise sonda bir arkadaşımla beat meat yapıp kovalardık.

-Helal olsun abi.

-Bu arada biz nereye gidiyoruz kardeşim?

-Tuğberk abinin kahvesi var abi, oraya. Geceleri açık oluyor. Hem alkol falan da veriyor. Kıyak adamdır. 

– İyi bakalım.

Aydınlık sokağın sonuna geldiler. Şarkı sona gelmişti.

Bir parıltıya bakar moruk gözlerimin içinde” 

Sokağın ilerisinde ara sokağa girdiler. Orda da biraz yürüdükten sonra kahvehanenin önünde durdular. Önce cama vurdular. Orta yaşlı bir adam çıkıp gençleri tek tek içeriye aldı. Sıra Mithat’a gelince Salih “O da bizle abi” dedi. Adam selam vererek geri çekildi. İçeri girdiler. İçerisi sigara dumanından görülmez olmuştu. Arkada sesi Azer Bülbül’e benzeyen birinin şarkısı çalıyordu. Sağ duvara yakın bir yere oturdular. Mithat, kasanın arkasındaki tabloları inceledi. Bir tane tozlu bir Atatürk tablosu vardı, yanında Balıkesir haritası, son olarak bir avcı derneğine ait olduğu anlaşılan Tavşan fotoğrafı vardı. Kahveci geldi “Oyun oynayacak mısınız? Ona göre kartları ayarlayalım.” Salih sakalını kaşıdı:

-Olur abi (Mithat’a baktı) aga sen anlar mısın Poker moker?

-Yok kardeşim hiç anlamam, tavla bile beceremem.

-Hadi ya…

Salih’in yüzünün aldığı hâl ona Tahsin Başkan’ı hatırlattı. Karamanlıydı Tahsin Başkan, tekvandocuydu. Mithat’ı  çok severdi. Bir gün böyle oyun oynarken “Ulan Mithat en azından tavlayı bil a… k…” demişti . Sırf onun için tavla öğrenmişti. Her okul çıkışında oynarlardı. “Abi ne içeceksin? Kahveci soruyor.” Eskileri hatırlaması Bedri’nin araya girmesiyle kesilmişti. Kahveci başında bekliyordu. Ona doğru baktı. “Ben bir maden suyu alayım, ama bardak da getir. İçinde Limon olsun.” Kahveci huzursuz huzursuz kafasını sallayarak gitti. Oyuna başladılar. Mithat etrafı izliyordu. Herkesin yüzü soluk ve esmerdi. Arada hayvan anırmasına benzeyen kahkahalar yükseliyordu. Siparişler geldi. Mithat, kahveciye teşekkür edip önüne döndü. Çocukları dinledi. Oyunla ilgili konuşuyorlardı.  Buna biraz dayansa da çok çabuk sıkılmıştı. Yine etrafı izlemeye başladı. Sonra onu gördü… Uzakta, solda bir masada arkadaşıyla oturup bira gömüyordu. Gözlerini oraya doğru biraz yaklaştırdı. Evet oydu, neydi bu çocuğun adı? Bedirhan? Cihan? Zor da olsa hatırladı, İsmi Sinandı. Okulda sol örgüt üyesiydi. Onu “Apo afişi” asarken hatırladı. Yüzü ekşidi, dudaklarını kitledi. Bir şey daha hatırladı, İzmir’in işgalden kurtuluşunu anarken bir grup onları taşlamıştı. Sinan’ın yüzü kapalıydı. “Ama gözleri hiç değişmemiş piçin.” diye sayıkladı. Bedri “Efendim abi?” dedi. Mithat cevap vermeden bir şey yok anlamında hareket yaptı. Bedri önüne dönünce ayağa kalktı. Maden suyu şisesini kavradı, Sinan’a doğru yürümeye başladı. Uzaklaşınca Salih, Bedri’ye sordu:

-Bedri nereye gidiyor oğlum bu?

-Ne bilim kalktı gitti.

-Başımıza bela olacak bu herif. 

-Baksana deli a… k…..m.

Aralarında konuşurlarken Mithat yürümeye devam etti. Elinde maden suyu vardı. Etraftaki hiçbir şeyi duymuyordu. Sinan’a kitlenmişti. Sinan ise onu fark etmeden içmeye devam ediyordu. İyice yaklaştı. Gözlerini gözlerine dikti. Sinan aniden yanında biten bu adamı görünce şaşırdı.

-Sen Sinan mısın?

-(Arkasına yaslanarak ) Evet birader benim ne olmuş?

Maden suyunu Sinan’ın dudağında patlattı.

-Bir de benim diyor vatan haini pezevenk! (boğazını tutup yere attı) Senin ananı s…..m  a… k….n Pkk’lısı! 

Sinan yerden doğruldu. Kanayan ağzını kapattı.

-Ne diyorsun lan sen piç! 

Mithat’a yumruk attı ama Mithat’a etki etmedi. Mithat, Sinan’ın boğazını bir daha tutup tokat attı.”Beni hatırladın mı lan i..e! Ben Mithat, üniversiteden!” Sinan’ın gözleri büyüdü. “Mithat, faşist Mithat! Hatırladım, (bir yumruk daha attı) kaç arkadaşımı dövdün sen!” Mithat “Siz de abimi bıçakladınız.” diye karşılık verdi. Sinan, bira şisesini alıp Mithat’a doğru attı. Bir anlık yüzünü çevirmesiyle kurtulmuştu ama çenesi kanıyordu. Sinan, Mithat’ın üzerine yürüdü.

-Hala aynı  muhabbet mi? Ulan senin abinin elinde pala vardı pala!

-Ne olmuş a… k…..m? Siz Apo posteri asarken iyiydi! A…k herifler!

-Evet asıyorduk, devletin izin veriyordu. (Genişçe gülümsedi) Hem bizi hem seni kandıran devletin.

Mithat, Sinan’a sert bir tokat attı. Sinan duvara gidip geldi. Son gücüyle Mithat’ın boğazını sıktı.

– S…..m  Apo’yu! Kendine gel Mithat aradan sekiz sene geçti.

-Geçti de ne oldu? Gidenler gelmiyor! Canımızı yaktınız!

-Siz hiç yakmadınız di mi?  Seçim sonrası hepiniz PÖH olup anasını s……z bölgenin!

-Kodumun adamı, siz de isyan edip masum öldürmeseydiniz!

Salihler sesi duydukları gibi yanlarına gitmişti. Bir anlık soluktan cesaret alan Bedri Mithat’ı geri çekti.

-Tamam abi bırak hadi, hadi.

Mithat Bedri’ye rağmen ileriye gidiyordu. Çenesi feci kanıyordu. Sinan’ın da dudağı aynı durumdaydı. Birbirlerine vahşi hayvan gibi bakıyorlardı. Yaşlı ve cüsseli kahveci aceleyle yanlarına geldi. İkisini de tuttu.

-Ne oluyor lan burada! Çıkın gidin! Polis mi getircekseniz buraya!

Polisi duyan herkes ayaklanıp kavga edenlerin üzerine yürüdüler. Sinan bir sandalyeye oturup yığılıp kaldı. İki üç kişi gereksiz bir sinirle ona vurmaya başladı. Mithat ise biraz daha hızlı hareket ederek kapıya kadar gelmişti. Kapıdan çıkacakken Bedri elini tuttu. “Abi ilerde, sağda taksi dükkânı var. Bizim Reşat abiye selamımı söyle arabaya bin. Böyle eve yürüme.” Mithat gözleriyle onu onayladı. Kendisine doğru gelen kalabalığın, kendisine yaklaşmasına izin vermeden kapıdan çıktı. Dışarıda etkisini tüm ışığıyla hâlâ sürdüren bir ay vardı. Bedri’nin dediğini hatırlamaya çalışıyordu. “Sağda, ilerde” içinde bir mutluluk vardı. Sinan piçini öldüremese de kanını akıtmıştı. Topallayarak taksi durağını buldu. Taksiciler onu görünce rahatsız olmuşlardı. Göbekli olan Mithat’a yaklaştı.

-Selamün Aleyküm kardeş, taksi mi lazım? (Kelimeler ağzından zor çıkarır hâlde konuşarak) Reşat, Reşat diye biri varmış.

Yandaki  otuzlarında olduğu anlaşılan adam Mithat’a döndü.

-Reşat benim birader, ne oldu?

-Bedri’nin arkadaşıyım, az önce biriyle kavga ettim. 

-Bedri’yle miydin?

-Evet

-Onda bir şey var mı?

-Hayır

-(Derin bir nefes aldı.) İyi, nereye gitcen?

-Mağara Apart 5. 

-Tamam bekle arabayı getireyim.

Reşat yanından gitti. İlerdeki arabaya binip geldi. Mithat arabaya bindi. 

-Çok fena olmuşun istersen hastaneye gidelim?

-Yok sağ ol, bir an önce eve gideyim.

 -İyi sen biliyon, niye kavga ettin bea bu saatte?

 -Özel mevzu

 -İyi bakam öyle olsun

Araba hareket etti. Mithat kafasını cama yasladı. Çenesindeki kan yanağına yapışmıştı. Aklına eskilerden bir şarkı geldi.

“ Bir meltem eser gelir kızgın yara  üstüne, acılar diner gelir gül yarınlar üstüne”

Bu şarkıyı ne zaman dinlediğini hatırlamaya çalıştı. Yahya’nın evindeydi galiba. Yahya, Olcay, Yaşar ağabey sigara içip konuşurken Yaşar ağabey açmıştı. Hepsi nedensiz biçimde hüzünlenmişti. Olcay ağabey şarkıya eşlik etmişti. Arkada biri daha vardı, Berkay ya da Berk’ti adı, sigara sarıyordu. Hepsi tüm olanlara sinirliydiler. Yapmak istedikleri onlarca şey vardı. Ondan önce bir eylem vardı. Ona pankart hazırlamak için beraberlerdi.

Derdimiz anlaşılıp türküler söylenecek,canım yurdum Türkistan ne de güzel denilecek!”

Saat Kulesi bir kez daha yarattığı gürültüyle tüm şehre hâkim olurken apartın olduğu sokağın önüne gelmişlerdi. Taksi durdu. Mithat cüzdanını aradı ama almadığını hatırladı. Reşat’a döndü.

-Cüzdan yanımda yok, rehin versem olur mu?

Reşat sanki eski bir şeyi hatırlar gibi kısık sesle konuştu. Sesinin rengi hüzündü.

-Sayıkladığın şarkı, Ali Aksoy di mi? (İç çekti) Bu seferlik benden olsun. Kendine iyi bak gardaşım.

Mithat gülümsedi. Reşat’ın gözlerine baktı. Gözü yaşlıydı. “Allah’a emanet ol” diyip taksiden indi.

Dost dosta kavuşanda gözlerin sulanacak, öz yurdunda paryalık elbette  son bulacak” 

Mağara Apart’a yürürken taksicinin dediklerini düşündü. “Gardaşım” demişti. Bunu en son teşkilatta bir arkadaşından duymuştu. Son olarak onu hatırlamaya çalıştı, Özgür ya da Şerefti ismi. Tıknaz, iri, esmer bir çocuktu. Yanlış hatırlamıyorsa Maraşlıydı. Boksördü, onu da çok severdi.

Apartın içine girdi. Daireye yürümemek için asansöre bindi. Üçüncü katta durdu. Katta yürüyerek dairesinin önüne geldi. Anahtarla kapıyı açtı. Semra hâlâ uyuyordu. Kapı sesiyle gözlerini açmıştı. Mithat kapıyı kapatıp yatak odasına doğru ilerledi. Semra çıplak hâlde yürüyerek Mithat’ın yanına geldi. Ojeli  parmaklarını yüzünde gezdirdi. Kanı görünce şaşırdı.

-Nerdesin oğlum sen? Bunlar ne?

-Biraz gezdim, sigara aldım.

-E bu kan ne? 

-Köpek ısırdı yolda.

-Lan köpek yüzünü niye ısırsın?

-Düştüm, o zaman ısırdı. 

-Dalga  geçme lan benle! Ne oldu anlat.

Sinirli bir şekilde Semra’nın el bileklerini sıktı. 

-Semra ! Yarın anlatırım, yat yatağa!

-Bağırma lan bana! Tamam anlatma “ağır abi”! Kim bilir hangi siktiri boktan mesele için kavga ettin!

Semra ellerini kurtarıp yatağa tekrar uzandı. Mithat gülümsedi. “Aferin” deyip lavaboya girdi. Yüzünü yıkadı. Boynunda da bir kesik olduğunu fark etti. Tamamen temizlendikten sonra lavabodan çıktı. Semra’nın yanına yarı çıplak şekilde uzandı. Semra’yla neden seviştiğini anladı. Kız sevimli ve ilgiliydi ve bunlar, içine düştüğü kaosta ona iyi gelmesi için yeterli sebeplerdi…

Berat Şendil

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir