Nağme söylerim heybeden, ben uslanmaz şirâze
Usludan yeğce hâlim mahvolmuş senden Âfrâze
Mahcûbum, besmelesiz andığım ismine mahcup
Bâriz bir müsabaka bu; sen gâlipsin, ben mağlup
Kırk bin kez yenildim sana, kırk kat daha kızardım
Vuslat var denilseydi, kırk kez daha sen yazardım
Sen ki sonsuz bir deryâ, ben susuz ve târumârım
Tek yudum almam da teninden, çatlar bûtimârım
Çatlasın! Hem belki pay bulur Mûsâ'nın nefsinde
Dalgalanır gönül köşküm taht kurmuş nefesinde
Bu köşkün şevkinden baygındır Tûr'da Mûsâ bile
Hardal tanesi nûr bulsun, dağ yeksândır benimle
Kim dayansın ferdâna, görsem dağlanır gözlerim
Kalkamam derîn uykudan, bildir bana ey Rabbim
Düş müydü gördüklerim, kimin düşüydü sâhiden
Dağların mı, Mûsâ'nın mı; nûrun muydu mâhîden
Üzgünüm bin yerimden, bilmeden aştım haddimi
Yol bilmez, dertle gezerdim; kaçırdım serhaddimi
Hâlen ne'me yetmezdi de kaynak peşine düştüm
Boz bulanık sulara kandım, senden uzak düştüm
Şimdi sînem kadar günah, benim kadar günahkâr
Ve sanem kadar sır tutmuş, mahrem kadar âşikâr
Bir sen kaldın nezdimde, şah damarımda efendim
Yalnız sendin yakından yakın, utanmayan bendim
Bir hiçtim dünyâ âleminde; Hakk dedin, halk ettin
Müstakîm yol mîrâs dedim, hakkı bana mülk ettin
Tüm servetim aşktandır, özge saltanât sürmedim
Bilmedim de Kârûn kim, muhannete at sürmedim
Ne hünerim vardı ne âsâm, ne de ben Mûsâ'ydım
Firâvun'a rağmen Tuvâ'nda tam kırk gece saydım
Nihâyet kavruldu kandilim mukaddes Medyen'de
O mekân ki kor gördüm, pervâne oldum sâyende
Bir gün toplandı cümle mâhir, güvendim sözüme
Senden öte söz bilmedim, böyle döndüm özüme
Sesinden üstün tek rütbe yok hayret makâmında
On iki ümmetten doğdum, baş eğdim ahkâmında
Hâkim sensin vâdinde, mizânın sağ tarafındayım
Hep toz dumandayım, mushafın da A'râf'ındayım
Bu nağme çıkmaz heybemden, hâlâ ismim şirâze
Uslanmam; mümkün olsa, bağışlar mıydın Âfrâze
Hilâl Sönmez
Hârikulâde. Yine çok güzel çok özel bir şiir. Mürekkebin hiç solmasın sultanım. Gözlerimiz, gönüllerimiz bayram etti.