Aklımın kıvrımındaki son hatıranın tarihi İki Bin On Altı
Sanki peygamberlerim taşlanmış tekinsiz şehir önlerinde
İffet abidesi olsun diye taşa diktiklerim olmuşlar birer fahişe
Öyle bir boşluk var işte içimde, rengi kızıla çalan kara
 
Yol kenarı evlerinde ergenlik yenisi tüylü çocuklar
Benden bir zafer bekliyorlardı, samandan tacı takmak için
O vakitler ki dünyaydı avucumda duran, düşünmeden yere attıydım
Parçalanmıştı akrep ve yelkovan, öfke dilimde bir kurşun, rengi kahverengi
 
İki bin on altıdan beridir olmadı güneş ışıklarını topladığım günler
Aklımda olan kadın erkek sesleri, bağırışlar ve vazgeçilmez gülüşler
Ağıtladım bilincimi, gibi yurdu yağma olmuş bir ozan
Ağladım, gibi bir polis evladı, babası eve bir tahtayla gelmiş
 
Çok cenazeler kalkmıştı o yıl şehrimin ortasındaki camiden
Hepsi de pek gençti yola çıkanların, çoğu akrandı bana
Gitmedim uğurlamalarına da çünkü buna yüzüm yoktu
Onların ruhunu abad kılacak öfke ve kurt dolu yeminlerim yoktu
 
Söz kısası bu işte; film yok bende iki bin on altı sonrası
Benim yaşlı ozanlardan heceler çalan o sarı ve iri çocuk
Oturduğum yer bir ceviz altı ve beraber yatıyorlar topuk altımda
Yani kara ve bereketli toprakta; Pers valisi, Türkmen çoban ve askerî Roma!
Berat Şendil
Editör: Elif Berra Kılıç
0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir