Gece yarısı oldu, kalem yine elinde

Yazsan ne olacak şair bozuntusu

Anlatabilecek misin sanki

Hücrelerindeki isyan türküsünü

Bacaklarındaki ölüm korkusunu

Anne yüreğindeki evlat hasretini

Baba ciğerindeki yangın yerini

Delikanlı(!) suretleri,

Dili tutulan yaşamak merakını,

Öfkeden kaynayan ülken toprağını,

Anlat sen şair bozuntusu

Partizanca bir alkış tutalım,

Yaşamaya devam edelim

Eceli bekleyelim.

Bir derin sisi çöktü yüreğime, 
Pervazına yaslandığım gecenin. 
Dökülürken acı sözler dilime,
İçine dalıyorum düşüncenin.

Boşluğu katıyorum gözlerime,
Yaman bir nârâ atıyor benliğim.
Muteber bir edayla dizlerime,
Kapanıyor birden çaresizliğim.

İçinde miyim hiç yok oluşların?
Bilinmez hayatın bu vazifesi.
Kanatları yırtınırken kuşların,
Durulur mu ruhumun ahizesi?

Her gecede sır; o muvazenedir, 
Yaşadığımız gelgitler sonsuza.
Camı kapalı vuslat, bekler sedir.
Bekleyişin sabrı erer sonsuza. 

Vahit VOLBAR 

Ölümü unuttuk ve sesimiz yükseldi

Bir davaya tutuştu kemik parçaları

Düşmanı olduk makamlardaki kibrin

Yumruklar patladı göz bebeklerimizde

İnsanlar kendini astı her gece

Unutmadık, gerçeğin kavgasıydı rüyalar

Ölümü unuttuk ve koşmaya başladık

Her gün aynı mezar taşında ağladık

Kurtulmak ne mümkündü yarıştan,

Filler tepişti durmadan,

Kan ile yıkanıp, gözyaşıyla durulanan,

Unutmadık, dünyanın aynasıydı vicdan.

havadaki ışık, yerini sise bıraktığında
çoktandı, hesaplaştım Tanrı’yla
saydım, kırıklar da var ayağının bastığı yerde
çakıllar da.
söyle, ne çok sevdim seni
ellerinde eskiden,
saman sarısı bir banliyö bileti
beklerken gelmeyen treni
bizim rengimizden yapılma bir kaldırımda
tarifi olmaz ne güzel şeydir
sokaklar sevmek zamanı kokar burada
hatırla, başıboş vagonlarda
acılarına sarılırken baktım sana
benimkiler ağır, değmesin ayağına, çekil
ve şiir, odandaki aynadan
başka bir şey değil.

Ali AYDIN

bir vakit saçlarını topluyorsun

gece avuçlarının arasında

birkaç parça toprağa düşüyor

ikinin yolunu bire düşüremeyen ben

hesaplara aldırış etmeden yüzümü topluyorum

sen gülünce kalbime bir tef tutuşturuyorlar

sesinde bir şeyler var

bana hep annemi hatırlatıyor

güneşle uyandığın aynı vakit dünya buz kesiyor

güzelliğin öylesine kıskandırıcı

demokratik bile olsa çözümler istemiyorum

güzelliğine kördüğüm olarak kalmak istiyorum

sen gülünce kalbime bir tef tutuşturuyorlar

çiçekler yetiştirdim

üstelik sana yetiştim

böyle muhteşem şeyler yalnızca kitaplarda olmuyor

gülüşünü görmek ve seni sevmek yetiyor

sen gülünce kalbime bir tef tutuşturuyorlar

Alperen Alparslan Gözen

@hepormandayim

kesik bir şehrin dikişli köşelerinden dönüyorum
yüzümde çocukluğumun efsanesi yara izimle
sana gülümser bir yara iziyle
çıkmaz sokaklarda ben isimsiz fatihim
bir kısrağın bebe hatıralarına takılmışsın
iki düş arasında gittiğimiz sen
geldiğimiz hep sen oluyorsun
onlarca güzelin bakışları toplanıyor yüzünde
nazar sana değse bahtiyar olur
sen gülünce kalbimin atlarını koşturuyorum

zamanı paslı bir kantarda tarttım
okum beş peygamber gördü sadakta
hangi kutsal şehirde tanrıçaydın
atımı ve adımı sana süreceğim şafakta
tarih mutlaka geriye akar sesinde
sarıldım akrebe çıkmazına giriyorum
parmak uçlarının vakitsiz bir yaşamı var
parmak uçlarına öpücük kondursunlar diye
dağların rehini kuşları kurtaracağım
sen gülünce kalbimin atlarını koşturuyorum

dizinin dibinde bağdaş kurmaya geldim
namlunun ucuyla öpüşür gibiyim sanki
kılıcın kınında artık kalem kirpiklerin var
sırtımda zaferlerin renkleniyor, palazlanıyor
muhakkak bilir
bu yenilgiyi Allah’a kadar ulaştır
ne zaman aynaya baksam sen ilk günkü yüzümsün
çeyrek asrımda şanlı hüznüm
bir yıl sonra yaşım, sonra yüzümsün
sen gülünce kalbimin atlarını koşturuyorum

göğsümde bir masal dolaşıyor
kemiklerimde narin ayakların kırmızı izleri
bunca renk secdeye duruyor sende
ellerin ulu bir kurt gibi okşuyor göğü
ellerin beş şehrin saklı mabedi
sen gülünce kalbimin atlarını koşturuyorum

dile gelsin toplamadı mı saçlarından oy geceyi yaldızlı tarağın
tanrı mıdır yüzünden bahseden, on gecemin şu yıldızlı tarlası

@hepormandayim

Alperen Alparslan Gözen

Editör: Elif Berra Kılıç

Akrep zehri kara gece
Neden sarmış saçlarını Kübey?
Kuğu zarifliği, süzülüyorsun düşüncemde
Neden bir köşeye sinmiş ağlarsın Kübey?
Yüzünü çöl sanıyorsun
Yahut
Toprağı kurumuş bir gül bahçesi
Yanılıyorsun Kübey
Yanılıyorsun!

Senin yekpare yanakların
Bir bahar sabahından daha canlıdır
Bir çocuk gülümsemesinden daha içtendir
Senin incinmiş kalbin

Nefes nefese kalmış bir ciğerden daha yorgun
Ateşe verilmiş bir fotoğraftan daha silik
Koparılmış bir çiçekten daha solgundur

Kendini bilmez Kübey
Sen her şeyi mümkün kılarsın
Bir balığı alır kanatlarına semayı tanıtırsın
Bir kar tanesini alır avucuna yıllarca saklarsın
Sen mümkünü başka alemde yaşarsın
Kendini bilmez Kübey
Artık kendini tanımalısın.

T. Feyza MACİT

Bana onu anlat dediler Tebriossa
Oysa ben bilmezdim şiiri, şiarı
Ben bilmezdim sevdadan başka davayı
Bilmezdim kafa tutmayı, baş kaldırmayı

Harbe girdim sözlükle
Kafa tuttum anlamlı kelimelere
Kafa tuttum ve yarıştım şairlerle,
Tebriossa koydum adını.
Harbe girdim şairlerle,
Mağlubiyetimin vuslat koydum adını.

Ki sen naz makamının nazlı sultanı
Uğruna bükülür dertli arşe
Uğruna yaş döker teldeki serçe
Uğruna olur her dize berceste
Sen ki;
Bastığın her yere bahar saçarsın
Sen ki;
Kanayan yaraya pıhtısın

Zerk ettin sevdayı kalbime de
Belayla meşk ettin beni
Yangın ortasında terk ettin de
Ateşle meşk ettin beni

Ant içtim Tebriossa
Her tan yerini saçlarınla ağartacağım
Azmettim Tebriossa
Ciğerine değen her nefesi kutsayacağım

Hatırla Tebriossa
Seni bağrımda nasıl gül gibi kuruttuğumu
En güzel cümlelerin raksına soktuğumu
Hatırla Tebriossa
Hatırla ve unutma

T. Feyza MACİT

bilmem kaçıncı yaşadığım gündür bugün
zemheri ayazında kaldığım kaçıncı gündür?
hâlâ gözlerimin altındadır celladım
sen, onu kovamayacak kadar uzaksın
tanımazsın beni

hatta kalem tutuşumun portresi bile yoktur aklında

kuvvetlice hissediyorum
bir Kaudupul* kadar yalnızsın
sakin ve düşüncelisin
düşler dururum neyi düşündüğünü
savaş düzlükleri midir yeğ konun?
yoksa kuantum fiziği mi kurcalar aklını?

gözlerinde gördüm ki
seni de defolulara ayırmış
bu fabrikadan bozma çağ
kabir yalnızlığı çekiyorum ki birileri bunu bilmeli
bilmelisin sen, anlatmalıyım sana
nasıl bozuldu aramız yaşamakla?



*Bir Kaktüs türü olan ve “Gecenin Kraliçesi” de denilen bu çiçek, kolay yetişmesine rağmen,
yılda sadece bir gece açıyor. Japonlar bu çiçeğe “Ayın altındaki güzellik” ismini de vermiştir

T. Feyza MACİT

ی
yoktur aklını benim gibi taşıyan kişi,
uçup gitmesin diye yele, ayama gavur sicimiyle bağlanmıştı,
kırk asır öncesinde sökülmeye başlayınca kafatasımın dikişi,
anam babam endişeler kökü salmış, dallanmıştı.
ه
tek eliyle ıslık çalmak isterdi kocakarı,
çıplak gözle görsem onu, omuzlarım üşürdü.
giyilecek iki gömleğimden biri kapkara, diğeri safrandan sarı,
aynalara beddua ettiğimi gördüğünde benimle tütünü bölüşürdü.
و
ayaklarımı yormayı severdim yemin billah,
bu sırrı bi’ Ramazan işitti, o da perişan, rezildi
adım yazan bir mezar taşı bulmak için yürürdüm fersah fersah
ramazanı haklı çıkarmak için ayaklarımın altında üç şehrin ismi ezildi.
ن
hem basma etek giymek isterdim ikindi vakitleri,
hem de hak etmiyordum birbirinden gür sakalları bıyıkları
eşe dosta inandırıcı gelmemeye başladı, yaptığım eşref-i mahlukat taklitleri.
unutma! kaburga kemiğindendi Adem’in firar ettiği donanması, kayıkları
م
cereyanlar kesildiğinde beriki köyde her cumartesi
buram buram intihar kokardı köşedeki gaz lambaları
kalitesiz mermerden inşa edilmişti şu minik aklımın çevresi
Allah bilir ne zaman konuk eder mermeri delecek damlaları.

Ozan R. KARTAL