bu sâhici bir vazgeçiş züleyhâ

bu, gerçek bir vazgeçiş
rabbimiz kadar hakiki bir kabulleniş züleyhâ
nihâyet kırdım gönlümdeki pranganı
başardım, on iki milyon yıl sonra da olsa
girmem, girmeyeceğim artık o uğursuz yollara
kahrolsun bizi kan revan içinde bırakan
gövdemize kızgın çiviler çakan bu kara sevdâ
yaşasın benim huzurlu yalnızlığım
onu; ırkımın çocuklarını, sancaklarını
ve nâmusunu koruduğum gibi
mukaddesâtım gibi koruyacağım

emânet ettim gönlümü
hem kâtili hem maktulü yaratan yaradan’a
ona dokunamazsın, onu acıtamaz
yaralayamaz, onu kıramazsın artık züleyhâ

yoruldum züleyhâ, yalvardım biliyorsun sana
ne olur bir gün karşıma çıkıp da, deme bana aslâ:
“sevseydin beklerdin, saygı duyardın yanlışlarıma,
gerçekten sevseydin eğer katlanırdın her cefâma…”
biraz insaf et, içinden bile geçirme bunları tanrı aşkına
deliydim, meftundum bir sana bir de ırkımın çocuklarına
göz göre göre sendin bırakan beni ırkımla kendi aranda
bizi düşman sayan bu insanlara dâir o derin karşılıksız aşkım,
tanrım bağışlasın lâkin hamiyetim, belâ oğlu belâ oldu başıma

direndim kendime, savaştım aklımla senin için asırlarca
ve göze almıştım inan bana, râzıydım, şâhittir allah baba;
meclislerinde bulunmaktan bile imtinâ ederken 5 dakika
bir ömür ellerini öperek, ihtiram edip yüzlerine bakmaya
sözde iyiliğini düşünen, tepemize çöken o kara bulutlara

bir şeyler yazdım, ben yazdım ama sen yazdırdın esâsında
“şiir yazar” dediler hakkımda, halbuki şiir beni yazdı züleyhâ
“şâirim” demedim, diyemem, demeyeceğim kendime aslâ
ben ağır yaralıydım ve kanım ığıl ığıl karışıyordu aziz toprağa
yaramı görmediler ama “şiirdir” dediler kanıma, gözyaşlarıma
ben nasıl konuşuyor, ölüyorsam, o şekilde dökülüyor kanım da
ah! ne bilinmek isterdim ne de düşmek mecnun olup bu yollara
ne leylâ’mı ne de mevlâmı bulabildim, kayboldum bu meş’um çağda

kıramadım yazgımın zincirlerini, senden tüm gücümle kaçtıkça
yine sende buldum kendimi ve daha da kayboldum her buluşumda
lâkin bu sefer ki, rabb’in yardımıyla, sâhici bir vazgeçiş züleyhâ
ilelebet bıraktım seni ardımda, çiğnedim sessiz sessiz belki yüzyıllarca
ruhsuz vehhâbî mezarlarından bile ruhsuz ve taşsız kabrini ağlaya ağlaya
bu saatten sonra;
hâmiim de, vekilim de, kefilim de allah’tır; uğurlar ola, sana uğurlar ola züleyhâ

yirmi beş kasım iki bin yirmi bir / eskişehir

YAZAR

Fâtih Oğuz

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir