Zamanın İradesi

Öncelikle zaman dediğimiz meseleyi kendi anlayışım üzerinden ele almak istiyorum. Tanrı dediğimizin zamanı ve bizim zamanımız bir değil, zira zamanı yaratan da Tanrı, hatta onun bir zamanı var mı emin değilim. Zamanın da yaratıcısı olan Tanrı, zamanın başlangıcını da sonunu da çoktan gördü. Nitekim Tanrı’nın her şeyi bilen olmasını da buna bağlıyorum, tabii burada özgür irade meselesi de farklı bir boyuta geliyor ona da az sonra değineceğim. Velhasıl, Tanrı zamandan ve tabii ki mekandan münezzeh.

Farklı bir açıdan düşünürsek; zamanı bir boyut olarak ele alabiliriz. Nitekim farklı yerlerde farklı şekillerde işliyor. Bunun nedeni nedir? Bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey var; zaman bizim değil, bize ait bir olgu değil hatta aksine zannediyorum ki biz zamana aitiz. Bizim bütün varlığımız zamanın kontrolünde ve zamanın sonundan önce yok olacağız ve evet bir gün zaman da yok olacak.

Bu meseleyi ilk kez sistematik bir şekilde düşünen insanların çağlarında kaostan sonra yer (Gaia) ve gök (Uranos) geldi. Uranos’u tahtından indiren ise Kronos (zaman) oldu. Daha önce zamanın Tanrı tarafından yaratıldığını söylemiştim ancak insanın zihninde zaman, yer ve gökten sonra geliyor. Semavi dinlerde ise Tanrı’nın, dünyayı birkaç günde yaratması ama o günlerin aslında bilmem kaç bin yıla tekabül etmesi gibi bir zaman anlayışı var.

Dönecek olursam; zaman her yetiştirdiği evladını gözünün yaşına bakmadan yuttu. Kronos’u ise tahtından indiren Zeus oldu. Zeus’un tam olarak neyi ifade ettiğini kafamda oturtamadığımı itiraf etmeliyim. Zira zamanı tahtından indirmek nasıl olur emin değilim; geriye bir isim bırakmak olabilir, ateş sayesinde yaşantıyı geceye taşımak olabilir, yine ateş sayesinde hayvanlardan korunma vesaire durumları olabilir veya hiçbiri olmayabilir; sadece zaman tarafından yutulmaktan bıkmış insanların bundan kaçmak için tahayyül ettikleri bir durum olabilir. Bana göre insanın bir şeyler yaratarak, isim bırakarak zamanı yenebileceği de bir yanılsama; ölümsüzlük yanılsaması. Zaman hâlâ doğan her çocuğunu yutmaya devam ediyor; nitekim kendi kuyruğunu yiyen yılan misali en nihayetinde zaman kendi kendini de yutacaktır.

Peki bu noktada bizim özgür irademiz var mı, yok mu? Bence var. Az önce öne sürdüğüm zamanı Tanrı’nın yaratması ve zamanın sonunu görmüş olması savından hareket edersek; Tanrı ol dediğinde her şey oldu ve bitti. Biz, faniler o “Ol” deyişin bir noktasındayız sadece. Bu durumda kâinatın her yerinde ister adı tesadüf ister adı kader olsun sadece olması gerekenler oluyor. Tabii bu noktada şu tartışılabilir olması gerekenleri Tanrı mı oldurdu, eğer öyleyse özgür iradenin yine ne anlamı kalıyor? Bence Tanrı’nın burada tek tek her olaya bir dahli yok. Ol deyince olduran mevzusundan hareketle genelde her şeyi tek tek olduran bir Tanrı anlaşılıyor. Tek tek olaylara müdahale eden bir Tanrı bana göre çok insansı. Nitekim yaptığımız her şeyden sorumlu olmamız ve en nihayetinde hesaba çekilecek olmamız
da bununla alakalı; olması gerekenlerin olmasına son kertede biz karar verdik. Önümüzde tercihler, yollar, fikirler vardı ve biz seçtik.

Tabii bir Tanrı yoksa zaten en nihayetinde yine yaptığımız her şeyden sorumluyuz, kendi hür
irademizle karar veriyoruz… Ya da veriyor muyuz? Modern çağ olarak adlandırdığımız dönemin burada biraz farkı var; bizi en çok ne etkiliyor? Basit bir yanıtla dış etmenler diyebiliriz. Mesela çok fazla reklama maruz kalıyoruz, tabii öncesinde de insanların telkinine maruz kalıyorduk. Burada soru şu; reklamların ve telkinlerin irademiz üzerinde etkisi nedir? Git gide özgür irade ortadan kalkar mı?

Misal bir diziden sonra satranç satışlarının patlamasında özgür iradeyle mi hareket edilmiştir? Yahut uzun zaman üst üste seçim kazanan siyasi bir iktidara karşı “hakim parti” mantığıyla yaklaşılması ve bu iktidarın asla devrilmeyeceğinin düşünülmesi özgür iradenin getirdiği bir düşünce midir? Başta özgür irade var dedim. Şimdi yokmuş gibi konuşuyorum. Eh benim de kafam karışık, özgür iradem ne kadar var acaba?

Burada özgürlüğün ne derece istenildiğini, insanların özgürlüğe bakışlarını tartışmak gerekiyor. İnsanlar özgürlükten genellikle korkarlar zira alınan kararın sonuçlarının iyiliği ile o kararı sahiplenme arasında bir doğru orantı vardır. Yaşanan siyasi olayları hatırlayınız; lider avantajlı çıkabileceği her türlü meselede sorumluluğun kendisine ait olduğunu öne sürer. Bu taraftarlarından yaptıkları işlerin sorumluluğu kaldırırken kazanılan zaferin de lidere yazılmasını sağlar. Ancak eğer bir başarısızlık durumu oluşursa o zaman bir kurban seçilir ve bizzat lider figürü o kurbanı verir. Kurbanı verme durumu kısa süreli fayda sağlasa da uzun vadede liderin en nihayetinde kendisinden başka verebileceği bir kurban kalmamasına neden olur. Bu yüzden bu tür liderler sürekli müttefik ararlar ve yeri geldiğinde müttefiklerini de kurban ederler. İnsanlar da bu tür kurban verme, toplu hareket etme durumlarında kendi benliklerinden sıyrılırlar artık onlar liderin şahsında vücut bulmuşlardır. Sorumluluk hissetmezler. İradelerini kiraya vermişlerdir.

Çok dağıttım, toparlayacak olursam bana göre bir özgür irade var ancak insanlar bu özgür iradelerini bazen kiraya verirler bazen de insanlar bu iradeyi büyük bir güçle kullanırlar. Ancak özgür iradeyi kiraya vermek de büyük bir güçle kullanmak da yine insanın özgür iradesiyle seçeceği bir durumdur.

YAZAR

Semir Yapıcı

EDİTÖR

Sinem Saka

Editörden Not: Zamanın bir iradesi var mı diye uzun uzadıya düşünmedim fakat zamanımı kıymetli hâle getirdiği için yazara teşekkür ederim.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir