Düzenbazın Düzeni

Sihirbazın sihrinden
Üfükrükçünün duasından
Düzenbazın düzeninden bir hayır beklenmez.


Son bir aydır ülkemiz Türkiye’nin en seçkin üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesine atanan yeni rektörden dolayı çalkantı içinde… Hatta öyle ki mevcut anayasal düzen bile sorgulanmaktadır. Bundan daha dört yıl önce allayıp pullayıp ve bin bir derde deva olarak önümüze koydukları anayasayı hazırlayanlar ve düzenini kuranlar yeni anayasa için hazırlıklara başladılar ve kolları sıvadılar ama düzenbazın düzeni her şeyi daha beter yapmaktan öteye gitmez. Düzenbazlar hilecidirler ve mevcut düzeni kendi çıkarlarına hizmet etmek için kullanırlar. Düzenbazın eline sistemi kurma fırsatı geçtiğinde tabii olarak kuracağı sistemi kendi çıkarına göre kurar ve bunun dışında her hangi bir şeyi önemsemez. Dört yıl önce getirdikleri sistem kendi çıkarlarına hizmet etmekte kusurlu olduğu için kendileri açısından daha çıkarcı bir anayasa yapmalarını beklemek de doğaldır.

Eylemlere sosyal medyadan destek verenler de kendi aralarında bir anlaşmazlık yaşadılar. O anlaşmazlık ise ‘Kahrolsun İstibdat Yaşasın Hürriyet!” sloganın İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin sloganı olmasından kaynaklandı. Bu slogana karşı olanlar İttihat ve Terakki’yi despot, baskıcı ve gerici ilan edip Ermeni Tehcirinin yanlış olduğunu söylediler ve hatta ”Soykırım yapanların sloganını kullanmayız!” dediler. İttihat ve Terakki baskıcı istibdat devrini sonlandırmış, yaklaşık 30 yıldır rafa kaldırılan anayasal düzeni tekrar faaliyete sokmuş, çok partili hayata geçişin bel kemiği olan bir cemiyet ve fırkadır. İkinci Meşrutiyet’in ilanında azınlıklar ile işbirliği ve sonrasında yaşanan gelişmeler, İttihat ve Terakki’nin Taşnakçılar ile koalisyon kurması bunların en belirgin örneğidir.

İttihat ve Terakki’nin bu sloganın ve günümüzde yaşanan anayasa tartışmalarının tarihsel kökenine değinmeden yorumlanmasının eksik bir yorumlama olacağı kanaatindeyiz. Türk tarihinin ilk anayasası olan Kânûn-ı Esâsî ilk olarak 1876 yılında ilan edilmiş fakat yukarda da değindiğimiz gibi 1878’de askıya alınmış ve 1908 yılında İttihat ve Terakki önderliğinde tekrar yürürlüğe konmuştur. 1909’da bazı maddelerinde değişikliğe gidilmiş, 1920 yılında Büyük Millet Meclisi de bu anayasaya bağlı olarak kurulmuş ve 1921 yılında (Teşkilat-ı Esasiye ilanı ile) yürürlükten kaldırılmıştır. Kânûn-ı Esâsî’nin ilanı başta Osmanlı Devleti’nden ayrılmak isteyen özerk Balkan yönetimlerini ve daha sonra da Osmanlı bünyesinde yaşayan halk, vatandaş olarak tekrar Dersaâdet’e bağlanacak ve temsil edilecek diye kaygılanan Düvel-i Muazzama’yı derhal harekete geçirmiştir. Nasıl ki modern ve çağdaş bir Türk Devleti, sömürü altında yaşayan ve “Siz ancak bizim sömürgemizde medeni olabilir, modern dünyada yaşayabilirsiniz!” propagandası yapılan, sömürülen toplumlara örnek olacağı için Batılı devletler tarafından istenmediyse; Kânûn-ı Esâsî de Osmanlı’yı modern bir devlet yönetimi anlayışına götüreceği için yine Batılı devletler tarafından istenmemiştir.

Dönemin İngiliz Hariciye Nazırı Sir Edwards Grey’in İstanbul’daki İngiltere elçisine, II. Meşrutiyet’in ilanından sadece 8 gün sonra yazdığı bir mektupta bu durumu şöyle dile getiriyor:

Türkiye gerçekten Meşrutiyet idaresini kurar ve bunu yaşatıp kuvvetlenirse bu hâlin sonuçları şimdiden hiçbirimizin göremeyeceği derecede ileriye varır. Bunun Mısır’da etkileri müthiş olur, ta Hindistan’da da kendini hissettirir, duyulur. Şimdiye kadar her nerede Müslüman tebaamız varsa onlara diyebildik ki, dinlerinin başkanı (halife) tarafından idare edilen ülkelerde merhametsiz bir istibdat vardır. Hâlbuki bizim istibdadımız şefkatlidir.

İki idareyi mukayese edebilen, ölçen Müslüman tebaamız çok kere bunu itiraf etmiştir. Fakat Türkiye’de şimdi bir parlamento hayatı başlar ve işler de düzelirse Mısır’da Meşrutiyet isteği çok kuvvetlenecektir. Bizim buna karşı koyma gücümüz çok azalacaktır. Türkiye’de iyi işleyen bir Meşrutiyet varken ve orada işler iyi giderken bizim aynı şeyi isteyerek ayaklanan Mısır Halkına karşı silah kullanmamız çok büyük hata olur.

İşte burada net ve çarpıcı şekilde görüldüğü üzere İngiltere, meşruti bir yönetimi istemiyor ve istememekle kalmadığı gibi Elçilik Baştercümanı Fitze Maurice vasıtasıyla isyancı çevrelerle görüşerek Meşrutiyet karşıtı bir karşı devrim hareketi olan 31 Mart Ayaklanmasını destekledi.* Meşrutiyeti ilan eden ve koruyan İttihat ve Terakki Cemiyeti amansız çatışmalar vererek -ki o zamanlar genç bir kolağası olan Mustafa Kemal bu isyanı bastıran Hareket Ordusu’nun adını koymuş ve Selanik’ten İstanbul’a kadar yönetmişti- bu isyanı bastırmıştır.

Atanan kayyum rektöre karşı mücadele veren ve İttihat ve Terakki’yi yanlış tanıyan çevrelerin o rektörü atayan düzenbazlar ile ortak bir düşüncesi ve günah keçisi bulunduğunu hatırlatmak isteriz. Tam bu tartışmalar başladığı anda eylemciler içerisinde böyle bir ayrımın olduğunu gören trol çevreler gündemi saptırmak istediler ve bu durumu körüklediler. Tarihçi kutbumuz Halil İnalcık hocamızın “Tarih bilirseniz ancak o zaman ‘Ne mutlu Türk’üm’ sözünün bir manası vardır.” sözünde dediği gibi biz de “Tarih bilirseniz ancak o zaman ‘Kahrolsun İstibdat Yaşasın Hürriyet!’ sözünün bir manası vardır.'” diyoruz.

* Kaynakça: Celal Bayar/ Ben de Yazdım, Cilt 3

YAZAR

Ömer Faruk İşbilir

EDİTÖR

Ekrem Müftüoğlu

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir