Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma evresine girdiği 19. yüzyılın başları; aynı zamanda imparatorluğun ekonomik alanda da dışa bağımlı hale geldiği, üretim teknikleri ve kapasitesi anlamında çağın gerisine düştüğü zaman aralığına işaret etmektedir. Özellikle 1838 yılında İstanbul’da Birleşik Krallık ile imzalanan Baltalimanı Ticaret Antlaşması, imparatorluğun ekonomisinin dışa bağımlı hale gelmesinde önemli bir eşiği oluşturmaktadır. I. Mahmud döneminde (1740) daimi hale getirilen kapitülasyonların Osmanlı ekonomisinin sırtına bindirdiği yük Baltalimanı Antlaşmasıyla daha da ağırlaşmış, bu ekonomik bağımlılık durumu devlet yönetimindeki dış ve iç siyaset politikalarını da şekillendirmeye başlamıştır. 

İmparatorluğun içinde bulunduğu bu iktisadi ve siyasi bunalımı aşmak, imparatorluğu ayakta tutmak ve yıllar geçtikçe kapitalist-emperyalist devletler tarafından koparılan vatan topraklarını savunmak amacıyla ortaya çıkan asker-bürokrat kökenli aydın hareketleri; 19. yüzyılın ortalarından itibaren “Genç Osmanlılar” adıyla anılmış, II. Abdülhamid devrinde ise “Jön Türkler” olarak adlandırılmıştır. Genç Osmanlıların yeni bir anayasanın kabulü, parlamenter monarşiye yani katı bir monarşiden meşrutiyet sistemine geçilmesi gibi siyasi talep ve amaçları özellikle ikinci kuşak Jön Türkler arasında ekonomik taleplerle genişletilmiştir. Ülkenin ayakta kalmasında siyasi olduğu kadar iktisadi bağımsızlığında gerekli olduğu Jön Türklerin ve onların siyasi örgütleri olarak ortaya çıkacak olan İttihad ve Terakki Cemiyeti mensuplarınca kavranılmıştır. 

1908 Jön Türk Devrimi sonrası, hürriyetin getirdiği özgürlük ortamında kısa bir süre uygulanan liberal ekonomik politikalardan Balkan Harbi ile birlikte vazgeçilmeye başlanmış özellikle 1913 yılından itibaren ülke gerçekliğine ve ülkenin içinde bulunduğu somut koşullara uygun alternatif ekonomik programlar dönemin aydınlarınca tartışılmıştır. İttihad ve Terakki Cemiyeti içerisinde Prens Sabahattin ve Maliye Nazırı Cavid Bey tarafından savunulan liberal ekonominin terk edilmesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun ticaret erbabını oluşturanların ağırlıklı olarak gayrimüslim ve azınlıklardan oluşmasının ve bu kesimlerin komprador rollerinin etkisi olduğu kadar İttihatçı kadroların kaynaşmış bir Osmanlı toplumu idealinden sıyrılıp Türkçülük idealini merkeze alan ulus devleti amaç edinmelerinin de etkisi vardır. İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından 1908 Devrimi sonrası gündeme gelen ve I. Dünya Savaşı ile birlikte uygulamaya konan bu ekonomik program “Milli İktisat” programı olarak addedilmiş ve ulus devletin yaratılmasında milli bir ticaret sınıfının oluşmasını gerekli görmüştür. 

Siyasi birliğini diğer Avrupalı ülkelere nazaran geç tamamlamasına rağmen kısa sürede sanayileşen Almanya’nın uyguladığı ekonomik politikaların İttihatçı kadrolar ve aydınlar tarafından yakından takip edildiği, Friedrich List, Friedrich von Gentz ve Adam Heinrich Müller gibi Alman iktisatçıların eserlerinin Türkçeye çevrilip okunduğu bilinmektedir. Yurtdışında aldığı tahsille bu eserleri inceleyen ve ülkenin içinde bulunduğu somut koşulları göz önüne alarak analiz eden aydınlarımızdan biri de büyük Türk milliyetçisi Yusuf Akçura’dır. 

Paris’te eğitim gören ve bu yıllarda aldığı iktisat dersleriyle erken dönem Türk milliyetçiliği düşüncesine ekonomi-politik bir bakış kazandıran Akçura, “burjuva” sözcüğünü düşün hayatımızda ilk kez kullanan aydın olma özelliğine de sahiptir. Akçura’ya göre Osmanlı burjuvazisi; Batı kapitalizminin acentalığını üstlenen Yahudi, Rum, Ermeni gibi “yerli gayri-Türklerle” kökenleri kesin bilinemeyen Levantenlerden oluşmaktaydı. Türkler, Avrupa sermayesinden de yararlanarak “milli bir sermayedar-burjuva sınıfı” çıkaramazlarsa asker-memur-köylü’den oluşan Osmanlı-Türk topluluğunun çağdaş bir devlete dönüşmesi düşünülemezdi.

Yusuf Akçura Türk Yurdu Dergisi’nde yayınlanan 3 Nisan 1912 tarihli yazısında milli burjuvazinin yaratılmasındaki önemi şu şekilde açıklar: 

“İntibah-ı iktisadinin asıl en mühim ciheti, sanat ve ticareti hor gören ve bir Osmanlı Türkü’üne layık meşgale ancak askerlikle memurluktur diyen hatalı ve zararlı zihniyetin değişmesidir. Osmanlı saltanatında Türk burjuvazisi hemen yok gibiydi. Zavallı Lehistan Krallığı’nda olduğu veçhile, Türkiye’de dahi burjuvazi sınıfını mahkum unsurlar teşkil ediyordu. Osmanlı yalnız sipahi ve memurdu. Halbuki zamanımız devletlerinin temeli burjuvazidir; muasır büyük devletler, sanatkar, tüccar ve bankacı burjuvaziye dayanarak teesüs etmiştir. Türk intinah-ı millisi, Devlet-i Osmaniyye’de Türk burjuvazisinin tevekkününün meydan-ı itibarı olabilir ve Türk Burjuvazisinin inkişaf-ı tabiisi sekteye uğramayacak olursa, Osmanlı Devleti’nin sağlam taazu’u temin edilmiş olur.”

Büyük aydınımız; ülkenin içinde bulunduğu koşullardan hareketle bilimsel tahlillerini Türk Yurdu ve Halka Doğru dergilerinde sıralarken Osmanlı’da cereyan eden liberalizmi ve liberal aydınları da Tanzimat kafasıyla hareket ettikleri için eleştiriyor, Batılı liberal düşünürlerin fikirlerini olduğu gibi kabul edip Osmanlı toplumunda tatbik etmek istemelerinden ötürü bu aydın takımının ülke gerçekliğini yok saydıklarını düşünüyordu. 3 Yusuf Akçura’nın gerçek bir milliyetperver olarak aydın sorumluluğuyla ülke sorunlarına yaklaşması ve mevcut iktisadi sorunlara getirdiği milli iktisat temelli politikalar İttihad ve Terakki’nin son döneminde kapitülasyonların kaldırılması, Müslüman-Türk topluluklara müteşebbis teşvikleri verilmesi, ilk milli bankaların kurulması gibi politikalarla kendini göstermiş Cumhuriyet Türkiye’si, Yusuf Akçura’nın teorik çerçevesini çizdiği İttihad ve Terakki Fırkası’nın ise uyguladığı milli iktisat deneyiminden güç ve kuvvet alarak ülkemizin iktisadi bağımsızlığını sağlama yolunda köklü devrimlere girişebilmiştir. Gerek Osmanlı’nın son döneminde sürgün ve cephelerde gerekse Cumhuriyet’in ilanıyla ülkesinin aydınlanma mücadelesinde en ön cephede bulunan büyük Türk milliyetçisi Yusuf Akçura son nefesine kadar ülkesinin siyasi ve iktisadi alanlar başta olmak üzere her alanda tam bağımsızlığı için bir ömür tüketmiştir. 

Bugün Türk gençliği, büyük aydınını ülkesine olan derin sevgisi ve bilime olan bağlılığıyla anıyor. 

1 Zafer Toprak,Milli İktisat (1908-1918), İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2019, s.68. 2 a.g.e, s.33. 3 a.g.e, s.62. 

Kaan EROĞUZ

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir